[İman ile küfür dahi hicab imiş bu yolda, küfürle sefalaştım imanımı yele verdim. Yunus Emre]
31 Aralık 2012 Pazartesi
İçsel Demlikten
İçimden geçenleri şu sıra daha çok içimde demlemeye çalışıyorum. Bazı şeyleri burada dillendirmemenin duyarsızlıkla eşleşmesi beni rahatsız ediyor. Böyle anlaşılmaktan rahatsız olmuyorum aslında direk bu algıdan rahatsız oluyorum. Suriye, Rorboski, Tarlabaşı ve daha nice meseleler... Kaçından haberdarız ki... Gerçi bu kadarı bile bana ağır geliyor. Tüm bu haberlerin, haberdar olmaların yanında yan apartmanda yaşayanların isimlerini bile bilmiyorum. Bu ne biçim bir tezat! Alt komşum Nietzsche'nin tonton hali gibi bir dede. Penceresinden gördüğüm kitaplar beni meraklandırıyor. Sadece bir kere apartmandan çıkarken gördüm muhtemelen bir kere ayaküstü bile görüşemeden taşınacağız. Kitaplar ve okudukları hakkında muhabbet edip, dünyasıyla etkileşime geçmek için neredeyse olay icat edesim var. Ne biçim bir hayat bu. İnsan hangi birine yetiştirsin duyarlılığını, ağıtını, ahını... Ne kadar çok şey yaşanıyor ve biz evrende bezelye kadar bile değilken ne kadar çok olaydan haberdar oluyoruz ne kadarıyla aramızda perdeler var. Olmakta olanların dozunu aşmış acı taarruzundan kalan hangi sürede anlama ve anlamlandırma takati bulacağız bilemiyorum. Bilinçlere yapılan bu taarruz hayat okumalarımızla harmanlayabileceğimizden çok fazlası. Yine de kısa bir şey söylemek geliyor içimden. Sınırlarına komşu ülkelerden füze düştüğünde savaş naraları atan sistem kendi vatandaşını kadim bir gelenek olarak öğütmeye devam ediyor. Demek ki devlet demek sınırları içindeki insanlara zulmetme rantı benim tekelimdedir demek...