[İman ile küfür dahi hicab imiş bu yolda, küfürle sefalaştım imanımı yele verdim. Yunus Emre]

29 Temmuz 2013 Pazartesi

gürültü kirliliği


Eğer bir gün büyük şehirlerden uzun soluklu bir şekilde uzaklaşırsam bu yaşama dair pek çok sebebin imecesiyle olsa da görünür boyutta trafikten filan değil pis kokulardan ve gürültü taarruzundan olacak sanırım. Kitap okumak için şehrin içinde sakin bir yer bulmakta zorlanıyorum dışarıdayken. Değil kitap okumak düşünmek bile zorlaşıyor. Ritmik ya da değil insanlar resmen sesle de afyonlanıyor, zehirleniyor. Kulaklıkla müziği gürültüyle arama bir paravan gibi kullanmak zorunda kalıyorum ve gürültü baskın geliyor. Şehrin kaotik, mekanik gürültüsü dışında insanların bağırarak konuştuğu kapalı mekanlardan yorgun düştüm. Her yerde bağırarak kendi var oluşlarını etraftaki insanların iradelerini yok sayarcasına sesleriyle dayatıyorlar. Bazen ciddi şekilde sesin saldırganlığından çıldıracak gibi oluyorum. Dün akşam yine kapalı bir mekanda böyle bir mağduriyet esnasında düşündüm de, bazen sesin saldırganlığı fiziki kaba kuvvetin saldırganlığından da beter çünkü somut bir şekilde kendini savunma imkanını da senden alıyor. Fiziki bir saldırganlık olsa en azından insana bir nefsi müdafa hakkı ve gücü nispetinde savunma imkanı doğuyor o an. Gürültünün, yüksek sesle konuşma pervasızlığının, hoyratlığının karşısına o kadar net dikilemiyor da insan, daha çok mağdur oluyor.