Akşam eve dönüş yolunda otobüsü beklerken saydım da toplamda 8 otobüse binmişim sabahtan beri. Çalınan bisikletimin yokluğu böyle günlerde daha da barizleşiyor. Otomotiv şirketlerinin, yol ve toplu taşıma hizmetiyle sorumlu mercilerle gerçekleştirdiği ahlaksız, Kapitalist imece sonucunda şekillenmiş şahsi araba bağımlılığı ve güdük otobüs ağı sayesinde bu günleri de görmüş olduk. Eğer araban yoksa sürünmeye mahkumsun, ikinci el bi araba ayarladıysan da astarı yüzünü geçtiği için tamir şirketlerince yolunmaya mahkumsun... Böyle gider bu. İstanbul'daki yol deneyimlerim de bundan parlak değildi ama burada (Chicago) ekseriyet her otobüsün dama tahtasına yakın dizayn edilmiş yollarda sadece düz bir caddede gidip gelmesi yüzünden indibindilerin artması ayrı bir dert. Tam da bunları yazarken Türkiye'deki işçi ölümlerine dair görüntüler kursağıma düğümlenip, gözlerime nüfuz etti. Bugün kullandığım otobüs sayısını daha da arttırmamak için Latin Amerikalıların gettolarından birinde yürürken, iş kazalarına hitap eden, sigortasızlar için merdiven altı modunda açılmış onlarca fizik tedavi merkezini ve etrafta topallayan, belinde korseyle, tekerlekli yürüme aparatlarıyla yorgun, bezgin yüzleriyle yanımdan geçen insanları gördükçe dişlerim resmen birbirine kenetlendi. Kullanılıp Atılanlar tabiri bizim buralara ne kadar da uygun düşüyor. Hayatlarımızı bu kadar çetrefilli hale getiren zihniyete laf pek kar etmese de bu akşam kendim için argo sözlüğünün münasip kısımlarını kendilerine ithaf ediyorum.
Bugünün en güzel yanı, yolumun üzerindeki bir ikinci elden 1877 basım, deri ciltli bir şiir kitabına ve içinde Meryem ve Meryem'in Mezarında adında şiirlere denk gelmem oldu sanırım. Kitap neredeyse 150 yıllık ve çok zarif bir cilde de sahip olmasına rağmen 1 doların altında bir fiyata satın aldığıma sevinsem mi üzülsem mi karar veremedim ama hayretle harmanlanmış bir mutluluk baskın geldi. 1877'lerde böyle bir şiir kitabının yazaraının kadın olması ve kitabı da annesine ithaf etmesi ayrıca hoşuma gitmedi değil. Baskı aparatı olarak matbaada nasıl bir şey kullanmışlar bilmiyorum ama bu tür eski kitapları kütüphaneme dahil ettiğimde hep harflerin izlerinin arka sayfada çıkmış olduğunu görüyorum. Kabarmış satırlara dokunmak bile, bir zaman yolculuğuna dönüşüyor sanki. Hazır yollara düşmüşken hızımı alamadım, bir müddettir kaba davranışları yüzünden ayağımı kestiğim bir başka ikinci ele de dayanamayıp kitap reyonu için uğradım. Oradan da birkaç güzel kitap alma imkanı buldum. Bir tanesi neredeyse 100 yıllık cep boy bir opera metinleri antolojisi ve bir kadından sevdiğine 1945'te zarif bir notla imzalanıp hediye edilmiş. Kim bilir nasıl bir sergüzeş onu bir ikinci el mağazasının reyonun oradan da benim heybeme getirdi. İnsanın içi bir hoş oluyor. Buraya da kısaca bu günün ruhumda bıraktığı izlerden birkaçını serpiştireyim dedim. Aslında başlayıp bitiremediğim bir otobüs yolcuğu yazım vardı ama şimdilik bununla yetineyim. Uzun uzun yazamayalı ne kadar da zaman oldu. Belki sonra kitapların da fotoğraflarını ilave ederim. Çok yorgunum imlalar sonraya kalsın, hayatımızın imlası kayık zaten, benimki ne kadar sırıtabilir ki?!
