[İman ile küfür dahi hicab imiş bu yolda, küfürle sefalaştım imanımı yele verdim. Yunus Emre]

9 Nisan 2015 Perşembe

Kırlangıç Fırtınası



Bugün dersteyken kampüste alarm çalmaya başladı. Fırtına uyarısıymış. Baştan yangın zannedildi. Hoca Chicago'da hiç fırtına yaşamadım diyerek kelimenin tam anlamıyla kıvırtarak ellerini de şaklatıp dans etmeye başladı. Düşündüm... Bir yanda böyle insanlar, diğer yanda bir saçak altı arayan, üşüyenler... Bu gece rüyamda hayatımda uzunca bir zaman yer eden evsiz bir ablamı görmüştüm. İkimiz de hastanede sıra bekliyorduk. Ayaklarının sürekli yandığından dem vurup kar kış demeden çorap yahut pantalon giymez, leyla leyla etekle dolaşırdı. Rüyamda çorap ve eteğinin altına pantalon giymişti. Artık iyice yaşlandım eskisi gibi dayanamıyorum çorap giyiyorum çünkü üşüyorum dedi rüyamda.

Sonra Brazilya'da dikine gömülen ver her gömülenin üzerine monte edilmiş, şahısların özelliklerine has heykellerle dolu güzel birkaç katlı bir mezarlığı dolaştım uykumda. Rüya işte, katlı otopark gibi bir mezarlık ve zemin katında ziyaretçilerden çocuklar ve yetişkinler için ayrı ayrı bölümlerde bir de kütüphane kurulmuştu. Kitap raflarının arasında mekanik bir düzenekle ağzı andıran küçük bir havuz zaman zaman açılıp, içinde fokurdayan sudan buharlar çıkıyordu. Bana göre hiç kasvetli değildi. Mezarlıkları hep sevmişimdir. Bunları yazarken İran Afganlarından üst komşum Farsça bir şarkı açmış sesi buraya kadar geliyor. İlk defa müzik dinlediklerini duyuyorum. Genelde çocukları için kullandığı tahta beşiğin ahşap zeminde çıkardığı gıcırtı uzun uzun duyulur.

Konuyu dağıttım, aslında fırtınayla ilgili kısa bir şey yazacaktım onunla bitireyim. Bugün bir yakınım memleketteki fırtınadan Kırlangıç fırtınasının ikinci günü diye bahsetmiş. Ne garip. Bir başka coğrafya da sirenler çalarken, öte yakada bir yerlerde aynı fırtına kırlangıçla ilişkilendirilip daha şefkatli bir yüze bürünebiliyor. Tanımadığımız insandan, doğadan, ötekiden korkuyor hatta karşımızda konumlandırıp nefret edebiliyorus. İnsan kırlangıç fırtınası deyince korkmaz, onu karşısında ağzından sirenler saçarak kendisine doğru gelen bir tehdit olarak değil, koca bir kırlangıcın kanat çırpınışları gibi, güzel algılar. Tanırsa ve böyle güzelce isimlendirirse onun ne zaman gelip, ne zaman gideceğini bilip haşmeti kadar doğa için şefkatli de bir varlık olduğunu duyumsar. Gelenin rüzgarından kendi varlığının içsel kanatlarına, yelkenlerine bir parça rüzgar alır ona eşlik eder ve gittiğinde de toprak kokusunu ciğerlerine çekerek ardından minnetle Selam eder. Bir dostu uğurlar gibi... Bir isim, bir bakış ne kadar çok şey değiştiriyor.

Teknolojik aletlerinin bilmem kaçıncı modelinin özelliklerini biliyoruz, borsadan anlıyoruz, Torrentz'den film indirebiliyoruz ama ağaçların türlerini gövdelerine bakarak ayırd edemiyoruz. Kuşları ötüşlerinden tanıyamıyor, fırtınaların, rüzgarların isimlerini, zamanlarını bilmiyoruz. Gerçekten ne kadar yaşıyor muyuz, belli değil...