[İman ile küfür dahi hicab imiş bu yolda, küfürle sefalaştım imanımı yele verdim. Yunus Emre]

11 Nisan 2015 Cumartesi

KısaKısa


Bazı "yas" çeşitleri ikinci bir öldürüşe dönüşüyor.

Bazı anneler, babalar, kardeşler daha bir yakınlarını kaybetmeden yas tutmaya başlıyorlar bu topraklarda, çünkü yasa sebebiyet veren şeyler rastlantıya yer bırakmayacak kadar sistematik bir şiddetle ilişkili.

Yere düşen "bize" benziyorsa onun acısıyla az çok ilişkilendiriyoruz varlığımızı. Bunun öteki yüzü bir yerde, sineğin ölümünden ebatı bize yakın olmadığı için pek etkilenmememizle ilgili gibi. Bize benzemeyenlerin yaşadıkları mazlumiyetlere yabancılaşmak için onu kendimizden olabildiğince uzağa atıyoruz ki boyutu küçülsün, kanı bizi boğmuyormuş gibi yapalım...

Hadi acıyı duyumsadık diyelim, ne yapabiliriz onunla? Sevinmenin de, yas tatmanın da gerçek hallerini unutmuş gibiyiz. Ürüne dönüşmüşler gibi. Hızla tüketip birinden diğerine geçiyoruz...

Bir vasıf olarak huzursuz alanlar açmak... Rahat ettiğimiz alandan ayrılmak, rahatsız ettiğimiz ve olduğumuz alanlara içimizde ve dışımızda yol almak. Komformizmin içimizdeki boyutu çözülmeden maddi alanda da güç kaybetmesi zor gözüküyor. Bir ihtiyaç olarak köklü huzursuzluk, güncelin uçucu olarak ürettiğini aşanından. Bizim ihtiyacımız olan aktvizmden çok düşünmeyi ve hissedişi, kendimize ve ötekine dair anlamayı doğurganlaştıran huzursuzlukları daha çok mekana yayarak yürümek ve karşılaşmaları arttırmak belki de. Yoruldukça da yolda rastladığımız kimi güzelliklerden de tebessüm derip, bölüşmek. Yerinde öfkenin yapıcılığını yok saymadan, Platonik Kardeşlik...

Kimilerine fazla çiçekli böcekli gelebilir bu ifadeler yahut da soyut vs. Düşünmenin, huzursuzluğun hatta kayıtsızlığın eylem olduğunu derinden kavrasak görünür olanın rahatlatıcılığı bizi daha çok tedirgin ederdi.