[İman ile küfür dahi hicab imiş bu yolda, küfürle sefalaştım imanımı yele verdim. Yunus Emre]

6 Mart 2012 Salı

orhan kemal hakkında birkaç iktibas




*gözümüzün önünde dursun...

yaşar kemal 15 nisan 1966 yön dergisinde anlatır..

"... 1949-1950 sıraları inanılmaz bir baskı altına soktular bizi. polis soluk aldırmıyordu. hiç yoktan, bir gün bakıyordum ki, bizim evi aramışlar. bütün kasaba, çoluğu çocuğuyla bizim evin önüne toplamışlar, candarmalar evi didik didik ediyorlar. bu en azından haftada bir oluyordu.kasabalıya eğlence çıkmıştı.

sonra bir de polis halkı bizim üstümüze saldırtıyordu. sokağa çıkamaz olmuştuk. orahn'ın karısı, orhan da sokağa çıkamıyorlardı. biz bir şey mi yapıyorduk o sıralar, politik eylemlerimiz mi vardı? vallahi de billahi de yoktu. yalnızca hikayeler yazıp birbirimize okuyorduk. bu sıralar ben tam beş yıl her girdiğim işten çıkarıldım. o da bir şey mi? ırgatlıktan çıkarıldım. gidip bir çiftliğe arabacı duruyordum, örneğin. bir hafta sonra bir polis... haydi başka yere... batos ırgatlığından, çeltik arkı kazmaktan bile kovuldum. işte böyle günlerdi. orhan kemal'i de verem savaştan kovdular.

bir gün buluştuk. haydi istanbul'a dedik. ben önce geldim. bir ay sonra da orhan geldi. bir el arabası alacak, sokaklarda sebze satacaktık. istanbul'da para bulamadık. sebzecilik de suya düştü.

ben cumhuriyet gazetesine girdim. 1963 yılına kadar orada kaldım. orhan başını istanbul'da oradan oraya vurdu, tam on altı yıl bir iş bulamadı. verem savaş derneğiyle beraber ona bütün kapılar kapatılmıştı. belki şimdi bir işi vardır içerde...

insanları anlatmak zor, demiştim. ama insanların bir yönü olur ki, bütün yönlerine baskın çıkar. o yönünü anlatmak, ortaya çıkarmak da kolay olur. örneğin orhan kemal bir direnç adamıdır. şu insan soyu içinde orhan kadar belaya, işkenceye, zulme dayanan çok az insan çıkmıştır bence... orhan'ın bu dayanıklığı şimdi bir sürü olayla gözümün önüne geliyor da tüylerim diken diken oluyor. senaryocular, en pespaye, aşağılık avrupa romanlarından çaldıkları senaryoları yeşilçam'da beş bine okuturlarken orhan ancak beş yüz lira alabilir alnının teri, gözünün nuru o güzelim hikayelere... çünkü yeşilçam esnafı, polisin, hükümetin orhan'ı sevmediğini bilir. çünkü yeşilçam esnafı, o gün öğleyin orhan'ın evinde çocuklarının ekmek beklediğini bilir.

babıali esnafı da iyi davranmaz orhan'a... babıali esnafı da onun bir öğle yemeğine muhtaç olduğunu bilir. onun için, en kötü bir çeviriye en azından iki bin lira verirken, orhan kemal'in içinde bereketli topraklar üzerindesinin de bulunduğu altı kitabına iki bin beş yüz lira verir. 1966 yılında, bu çağda asıl zulüm budur. baskı, vahşet, utanılacak hal budur. hapis mapis değil... insanlığımızın yüz karası, bir yazarın buna mahkum edilmesidir.

orhan kemal'le birlikte bir dergicinin kapısında elli lira için tam iki saat beklediğimizi de biliyorum. adam bizi bekletti bekletti de, sonunda "yarına" dedi. oysa orhan o dergiciye tam beş tane hikaye götürmüştü. orhan'ın ömrü böyle gazete kapılarında, yeşilçam, kitapçı kapılarında, böyle elli liralar beklemekle geçti. zulmün en amansızı budur işte. hapis mapis değil.

hala şaşarım, orhan kemal o güzelim kitaplarını bu dert, bu bela içinde nasıl vakit bulur da yazar? onunla her şeyi soracak kadar arkadaşım, ama bu soruyu bir türlü soramadım..."
...
orhan kemal'in elinden çıkma iki sayfa okuyunca, yazmak için doğmuş bir insan olduğu hemen anlaşılıyor. bu insana bir kalem bir tomar kağıt ver, bir odaya kapat, yorulana kadar yalnız bırak. dünyaları vermiş olursun. o da yazdığı dünyaları hediye diye geri verir. böyle insanların sayısı hakikaten çok azdır. ellerinde, zihinlerinde apayrı bir yetenek işlenmiştir. yakup kadri karaosmanoğlu da böyle mesela. bunlardan birkaçı bir ülkede boy verince bugün artık pamuklara sarıyor elalem. isveç'i, norveç'i gelse de benim topraklarımda yazsa yazılarını diye kapısında yatacak neredeyse. bizim ne yapacağımız belli değil. vurabiliriz, dövebiliriz, gönüllü sürgüne gönderebiliriz, yazmasın diye parmaklarını kırabiliriz. ya da putlaştırıp yüz sürmek için fırsat kollarız.

dünyada çeşit çeşit diyarda, tarih boyunca çok yazar vb. eziyet çekmiştir, hor görülmüştür, işkenceden geçirilmiş, yok edilmek istenmiştir. ancak yakından bildiğimden mi, havasını çektiğimden mi nedir bu ülke için, bu kadar pislik insanı barındıran ülke az bulunur diyip duruyorum. yazarlara, çizerlere, biraz sürünün dışına çıkan herkese karşı amansız kin, öfke, korku, acımasızlık duyanlar aramızdan insanlar. ondan çok sinirleniyorum. sabah çoluğunu çocuğunu okşayıp akşama kendisi için sigara parasına denk üç kuruşu, kendi çocuğu için hak eden sahibine vermemek için fellik fellik kaçan kansızlarla dolu buralar. anadolu insanı şöyle şahanedir de böyle bilmem nedir. değildir. herkes kadar it oğlu it, herkes kadar şerefsiz, herkes kadar iyidir. ama karşısında orhan kemal gibileri görünce şeytanı korkutup kaçıracak bir "insana" dönüşür.

bir ülke evlatlarını böyle yer işte. herkesin gözü önünde, kimse de ne oluyor diye dönüp bakmaz. iş işten geçince ah ile vah ile yalandan üzüntüler. orhan kemal'i o acılar orhan kemal yapmamıştır bana kalırsa. bir şey olmak için bu kadar acıya gerek yok. her gün ölmemek için yaşamaya gerek yok. bir derin nefes alamadan ha bire içi kavrularak müstehzi itlerin babalanmalarına boyun bükmek zorunda kalmaya gerek yok. iki sayfa okuyan görür zaten, doğarken elinde kalemi eksikmiş sadece. " (kahvesigara, 01.08.2011 20:24)