[İman ile küfür dahi hicab imiş bu yolda, küfürle sefalaştım imanımı yele verdim. Yunus Emre]

4 Ocak 2012 Çarşamba

Tanrıyı Arayan Kara Kız-Bernard Shaw





Nobel Ödülü alan oyununun galası için Churchill’e bir davetiye gönderip, klasik İrlandalı alaycılığıyla şu notu eklediği rivayet edilen bir yazar Bernard Shaw;


"Davetiye iki kişiliktir. Bir dostunuzu da getirin, eğer varsa."
Churchill de bunun üzerine şu notu göndermiştir kendisine:
"Galaya değil ama ikinci oyuna gelirim tabii sahnelenirse.
Shaw’ın, önsözünde “Öteki öncüler gibi çok kez varmak istediğinden başka bir yere vardığını öyle ikide birde tekrarlayamam ben.” satırlarına yer verdiği Kara Kız adlı hikaye kitabı ise bu satırların müsebbibi. Yazar kitabı aslında bir tiyatro metni olarak kaleme almaya başladığını fakat kaleminin kendi kaderine yön verip ortaya uzun hikayelerden oluşan bir eser çıktığını ifade ediyor. Önsözü ve üslubu itibariyle kendi değerini küçümseyen bir kitap Kara Kız. Oysa Bernard Shaw; 1856-1950 yılları arasında yaşamış, 1925'te Nobel Edebiyat Ödülü almış İrlandalı ünlü bir yazar. Kara Kız; kitabın ilk hikayesi. Bunun dışında 14 hikaye daha, sırasıyla okuyucunun muhtelif konulardaki ezberlerini bozmaya azmediyor eserde. Kitabın okurun dimağında Dante’nin İlahi Komedyasına benzer bir tat bırakması kuvvetle muhtemel.

Evvela önsöze dair birkaç kelam etmek gerekirse; Shaw’ın 20 sayfalık bu önsöz tercümesini okurken yazarın hikayeden yana yaptığı tercih olmasa, önsözün vaktiyle genişletilerek felsefi yahut teolojik bir kitap haline getirilebilecek yeterlilikte olduğunu belirtmek gerek. Bu önsözde Shaw’ın, hikayelerinin alt metinlerine içirdiği düşüncelere dair endişeli ve belki de eseri okumadan evveli için fazlaca erken açıklamalar yaptığı söylenebilir. Elbette bu, dipnotlarla bezeli halde okura ulaştırdığı fikirlerinin doyuruculuğundan yana kendisine minnettar olmamıza mani olmasa gerek.

Shaw bu bağlamda, daha ilk sayfada şu satırlara yer vermekte; “Bütün gerçeklerin Tanrı’dan geldiği tezini savunurum: ama dış ve iç gözlemlerim sayesinde, esin veren gücün oyuncağı olan aletin çok kusurlu bir alet olabileceğini ve mesajını çok gülünç bir duruma düşürebileceğini de bilirim.” İnsanların tüm olumsuz tepkilerine rağmen yeni görüşlere susayan bir güruhun var olduğuna inanan yazar Kara Kız’da; bu görüşlerin sıklıkla olmasa da talipleri tarafından zaman zaman yeni baştan keşfedilirliğine değiniyor.

Okuru titiz bir yapı söküme davet ettiği hikayelerinde Shaw, muhatabının ezberleri dışında kendi fikirlerine yönelik de hayati bir öğüdü Kara Kız hikayesinde salık veriyor: “Temiz su bulmadan kirli suyu atma. Bu öğüt; sana ayrıca şunu söyleyeyim ki, temiz suyu bulunca da kirli suyu mutlaka at ve her ikisinin karışmamasına özellikle dikkat et, öğüdüyle tamamlanmadıkça şeytanın ta kendisidir. İşte bu bizim hiç bir zaman yerine getiremediğimiz şeydir. Temiz suyu kirli suyun içine boşaltmakta ayak direriz, kafalarımızın hep bulanık oluşu bundandır. Günümüzün eğitilmiş insanlarının kafası, içindeki en yeni, en değerli şeylerin, müzelerin döküntü ambarlarına yakışır beş para etmez antikalardan, süprüntülerden oluşmuş pis kokulu bir yığının üzerine gelişi güzel atılı bulunduğu bir mağazaya benzetilebilir ancak. Bu mağaza hep iflas halindedir../..Böylesi bir kargaşa içinde hiçbir kafa doğru dürüst işleyemez."

Kimi hikayelerde edebi üslup, verilmek istenen mesaja baskın gelse de, bir kısım uzun hikayelerde metinlerin hayli sağlam ve düşünsel katmanlılığı, birer felsefi metin olarak edebi tada baskın geliyor. Kitapta yer alan hikayelerin odak merkezinde; fetişleşen inançlar, ruhban sınıfının değerleri deforme edip onlardan nemalanması ve rantları uğruna yeni hurafeler üretmesine yönelik dahiyane hicivlerin yer aldığını söylenebilir. Öte yandan Kara Kız’da; bireysel insan -daha çok da sanat sevicilerinin- zaaf ve buhranlarına değini ve yergi, son olarak da aşk ve evlilik gibi konularda monolog ve diyaloglar üzerinden fikir teatilerine yer veriliyor.

Entelektüellere dair Franklyn Barnabas’ın Ev Hayatına Kısa Bir Bakış Hikayesinde şu satırlara rastlamak mümkün: “Tanıdığım bütün sanat meraklıları da puro içerler. Böylece, şimdi kafamı bu adamların böylesine acayip şekilde, yüzeysel ölümlerine puro içme alışkanlıklarının mı, yoksa beynin besini olarak hayatın yerine güzel sanatları geçirmek alışkanlıklarının mı sebep olduğu sorusu kurcalamaktadır. Kendi başlangıcımı -bir edebiyat adamı haline gelmemek, fakat kalemimi bir put değil, bir alet yapmak kararımı- hatırlıyorum ve bunlar üzerine derin derin düşünüyorum.”




Başta Kara Kız olmak üzere bilhassa İmparator ve Kız, İnanılmaz Öç gibi hikayelerde Bernard Shaw; dini kaba bir fetişizm haline getirenleri, hatta putperestliği reddeden dinlerde bile Tanrıyı putlaştıranları, “Etrafındaki açlara inanç pudingleri dağıtan” misyonerleri hicvediyor. Tanrılık iddiasında bulunan güçleri, hikayelerdeki temsili şahsiyetlerin yanlarına varıp onlara küçük zenci bir kız çocuğunun ağzından sorular sorup kendilerini paylıyor. Elbette ki hikaye kahramanının Afrikalı bir köle çocuğu olması vesilesiyle yazarın yaşadığı dönemdeki kölelik problemini dillendirmesi de takdire şayan.

Kara Kız, Tanrıyı aramak için çıktığı yolda tartıştığı “peygamber”le arasında geçen bir diyalogda: “İnsan efendi ya da yargıç olmadıktan sonra, hak olanı yapmak ve merhamet göstermek, hayatın sadece ufak bir bölümüdür. Hem, nereye yürüdüğünü bilmezsen, alçak gönüllü olarak yürümenin yararı ne?” diye sorar. Peygamberse ona: “Sen alçak gönüllü olarak yürü, Tanrı sana yol gösterir. Tanrı’nın seni ne yana götürdüğünden sana ne?” cevabını verir.

Bernard Shaw, Kara Kız’da İncil üzerinden inancın; insanın başını göklerde tutarak yücelik kazandırabileceği bir yapıya sahip olduğunu, fakat bunun yanı sıra ayaklarını yerden kesmekle kendini hem gülünç hem de tehlikeli hale getirebileceğini pek çok hikayede dillendirmeye ağırlık veriyor. Yazar kendi tabiriyle okuyucuya bu eleştirilerinin akabinde alternatif olarak şöyle bir soru soruyor: Bugün bazıları İncil’i din adına göklere çıkarmakta, bazıları da bilim adına yerin dibine batırmaya çalışmaktadır. Onu yere indirip de, gerçekte neyse öylece kabul etsek olmaz mı sanki?”

Kurgusunda Kara Kız’ın devamı niteliğinde izler taşıyan kimi hikayelerde ise yazar; savaşın “ne”liğini etraflıca sorguluyor. Tanrılarının, düşmanın Tanrısının düşmanı olduğuna inandıkları için, kendileri kadar sıkı vuruşup, kendilerini onlar kadar erdemli sayan bir ordunun kralını cephede şatafatlı kıyafetler içinde sıkıntıyla dolaşırken betimlendiği bir hikayede Shaw, krala sorular soran bir kız çocuğu ağzından bu defa da iktidar hırsının gölgesindeki güç çatışmalarını, askerlerin ve sivil halkın gözünden sorgular. Sözde inananlara ve “Kutsal Kitap”ın tahribine dair ciddi eleştiriler getiren yazar; “İncil’deki bilimin on dokuzuncu yüzyıl tarzı maddeci bilime bir üstünlüğü vardır, bu da onun hayatın yerine fizik ve kimyayı koyma girişimi değil, kendisinin hayat bilimi oluşudur.” diyerek samimi bir itirafta bulunuyor. “İncil’in büyük bir bölümünün bu sabahki gazetelerden ya da dün akşamki meclis görüşmelerinden daha büyük bir canlılığa sahip bulunduğu da bir gerçektir.” Çünkü onda, yazarın kanaatine göre bile bile söylenmiş yalana az rastlanır. Bu çerçevede “Ortada merhamet diye bir şey kalmayıp, her şey bilgiden ibaret olunca dünya çok daha iyi mi olacak?” diyen Kara Kız’ın sözleri dinlenmeye değerdir.

Hava Futbolu: Yeni Oyun adlı hikayesindeyse Shaw, cennete herkesin girdiği kapıdan değil de, seçkin sınıflara mahsus kapıdan girmeyi uman bir Aziz’in öldükten sonra umduğu karşılama komitesini bulamaması sebebiyle uğradığı şaşkınlık üzerinden hicivler yağdırır ruhban sınıfına. Muhtelif kısımlarda hikayeye Cennetin sadece Hristiyanların gireceği mantalitesini, seçilmiş ümmet algısına sahip tüm inanışları okurun yüzünde bir tebessüm bırakarak naifçe yerdiği ifadelerden biri şöyledir: “Aziz Petrus’un anahtarları görünüşe göre süs diye taşıdığı anlaşılıyordu, zira cennetin kapıları sonuna kadar açık duruyordu.” Bunu destekler nitelikte Eski Ahitten bir cümle de önsözde paylaşılmıştır. “Hak olanı yapmak ve merhameti sevmek ve Allah’ınla alçakgönüllü olarak yürümekten başka Rabb senden ne ister?” Mika, 6.8.

Shaw’a göre İsa’nın ölüm biçiminden daha iğrenç olanın, İsa’ya yapılan işkencelerde kullanılan aletin üç yüz yıl sonra onun adına kurulan dinin sembolü haline getirilmesidir. Yine bir başka yerde açık yüreklilikle abartılı mucize atıflarına birkaç kere içten yaptığı itirazlar göz önüne alınarak Muhammed’in doğa üstü bir karakter kabul edilmesi aşılıp, Müslümanlığın yaşayan bir din olarak tekrar yeryüzüne dönmesi için, şimdi Muhammed’in de gerçek niteliğiyle yeniden keşfedilmesi gerekmektedir, der. Bu satırlara bir hikaye kitabının muhtelif yerlerinde rastlamak açıkçası insanı afallatmıyor değil.

Shakespere’in heykelini konuşturduğu, Soyunma Odasındaki Sır hikayesindeyse yarattığı bir karakter için yazar; “Bilim gübresi üzerine saçılmış tutucu bilim adamları../..Aralarında gezindikçe parlasın diye, onu rezillerden bir çevre içine soktum” ifadelerini kullanır. Sonra da; “Hepiniz, sahte tanrıların kullarısınız,” diye haykırır bir başka hikaye kahramanının ağzından. Dilemmalarıyla alay ettiği hikaye kahramanlarının zaaf tasvirlerinde Shaw, İlahi Komedya’yı anımsatan ironik örnekler üzerinden gücü tekeline alan politikacılara, din adamlarına ve sistemlere kalemiyle savaş açmıştır adeta bu kitap vesilesiyle. Kitaba adını veren Kara Kız adlı hikayede, kimi iddiaların aksine kanımca Tanrı sorgulamasından ziyade insanların Tanrı tasavvurundaki çarpıklığı muhtelif metinlere de atıflarda bulunarak sorgulayıp hicvetmektedir Shaw. Metafiziği öteleyen, dışlayan “Bilimizm”e yönelik de -ki eleştirdiği forma farklı bir içerikle dönüşmüştür- hayli ağır kelamlar edip yerden yere vurur. Bununla birlikte, yazar da yer yer eleştirdiği bu akımın kendi bilincindeki bulanıklığından nasibini almıştır.

Kitap nihayete ererken okurun payına düşense, iç burkuntusuyla Shaw’ın vicdanlara ve zihinlere sapladığı kimi satırların altını çizmek ve kenarlarına mimler koymaktan öte bir şey değildir. Muhtelif yerlerde Shaw, toplumsal mevziden yakınlara, insanın bireysel zaaflarına kalemini batırdığında okurun yaralanması da muhtemeldir. Yazarın eserini irdeleyen kimi mütefekkirlere de, bir münazarada hikaye kahramanının ağzından ettiği kelam dikkate değerdir: “Dinliyor musunuz? Biliyorum, bütün bu konuştuklarımızı nasıl toparlayıp, bir makale haline koyacağınızı düşünüyorsunuz şimdi.” Bu satırların ardından kalemi ele alıp kitaba dair bir şerh düşmek hayli zor olsa da, Kara Kız; ezberin konforundan sıyrılmak için fikri çarpışmalara açık okur kitlesi için ender eserlerden biri olarak okurunu beklemektedir.

Meryem Rabia Taşbilek2011