*karma Diatomlardan bir görünüm.
Vaktiyle bir arkadaşım: "nasıl ki evime giren hırsıza dair bir meşru müdafa hakkım varsa evime giren haşerata da bu şekilde yaklaşıyorum," demişti. Hoşuma gitmişti bu fikir. Elbette meşru müdafanın neliği, nasıllığı dozu her iki alanda da tartışılır. Mesela demişti aynı arkadaş; "bir böceği bahçemde yahut yolda görsem öldürmem ama evimin sınırlarına girdiğinde işler değişir." Üzerine düşündürmüştü beni bu cümleler. Zehirli yahut canımıza zarar veren bir canlıyı son çare olarak öldürürken de insan zevk almamalı ama itidal bir yerde durabilmeli sanıyorum.
Şu sıra evi basan tahta kurularıyla mücadele yöntemlerimiz birkaç defa hüsranla sonuçlanınca yeni bir yol denemeye karar verdik. İnsanoğlu işte, evinde 2 kediyle birlikte yaşayan biri olarak bile olay can yanmasına gelince canlılara karşı ister istemez kan dökücü yüzümüzü sakladığımız yerden bulup çıkartabiliyoruz. Yine de içimizi rahatlatmak için ilave etmek gerekirse akan kan tahta kurularınınki de sayılmaz, yine bizim kanımız :) Günlerdir kanımızı kuruttular yine de doymadılar. Çok da azimli bir bünyeleri var. Diyelim yatak ayaklarına kimi ilaçlarla barikatlar kurdunuz sizin bünyenizden beslenmek için tavana kadar zahmet edip tırmanıyor sonra da vücut ısınızı hissettikleri yerden kendilerini boşluğa bırakıp amaçlarına ulaşıyorlar. Çok da hızlı ürüyorlarmış.
İlk etapta kendilerini tahta kurtlarıyla karıştım. İsimleri tahtayla ilintili olunca neden tahta yerine bizi yediklerini anlayamadım. Meğer o müzmin cızırtı sesiyle bir tahtanın içinde ilerleyen varlık tahta kurusu değil tahta kurduymuş. Ben onları çocukken çok severdim. Dünyalarını merak ederdim. Hala da böyle şeyleri merak etmekten kendimi alamıyorum şükür ki bu bahsini ettiğim vampirimsi tahta kurularını evimizin mahremiyetinden kovabilmek için bulduğumuz yeni bir ilacın ana maddesini merak edip ardına düşünce karşılaşmaktan çok memnun kaldığım tek hücreli bir varlıkla karşılaştım. Sizinle de paylaşayım dedim.
Adı Diatom olan bu tek hücreli varlığın iki katlı bir hücre duvarı var. Genelde insan atıklarının bol olduğu denizlerde kaya üstlerinde yaşıyorlar. Bir çeşit deniz otu yahut yosunu da deniyor. Bir araya geldiklerinde kayalardaki beyaz lekeleri oluşturuyorlar yazılanlardan anladığım kadarıyla. Pek çok estetik, simetrik çeşidi var. Victorian döneminde labratuar ortamında bazılarından tablovari görüntüler bile elde etmişler. Çok estetikler. Sivri akıllının biri ya da bir kaçı da deneyler sonrası bu tek hücreli deniz canlısının fosillerini evdeki haşeratlara karşı kullanmayı akıl etmiş. Fosil tozları mikroskobik ölçekte çok sivri bir yapıya sahip olduğundan çıplak gözle görülemeyecek ölçüde kesme özelliğine sahipler. Diatomların fosillerini evin muhtelif kesişme noktalarına fırça yardımıyla sürüp size zarar veren böceklerin bu tozların üzerinden geçerek sizi ısırmalarına bir müddet daha sabrediyorsunuz. Akabinde üzerlerine yapışan bu tozcuklar böcekler hareket ettikçe onların uzuvlarına sivrilikleriyle zarar veriyormuş. Yazarken kendimi çok gaddar bir yerde hissettim ama elden bir şey gelmiyor. İnsan evini taşır, eşyalarını atar bu tahta kuruları yüzünden. Her neyse, bu tatsız mevzu vesilesiyle de olsa Diatomların bir arada oluşturduğu şaheser görüntülerden bir kaçını buaraya da eklemeden edemedim. Tek hücreli birer şiir hepsi...