[İman ile küfür dahi hicab imiş bu yolda, küfürle sefalaştım imanımı yele verdim. Yunus Emre]

8 Aralık 2012 Cumartesi

TÜRGÖK ve Hediye Aksoy

* fotoğraf: etha'dan./hediye aksoy'un ablası.

İnsanlar bizi her zaman üzücü sebeplerle şaşırtmıyorlar neyse ki. Hayatta hep beklenmedik kötülüklerle karşılaşacak değiliz. Beklemediğimiz, umudumuzu kestiğimiz kapılardan da ruh serinliği bir haber alabiliyoruz şükür ki.

Bir müddettir düzenli olarak yazıştığım siyasi hükümlülerden biri olan görme engelli Hediye Aksoy'a sesli kitaplara erişip erişemediğini sorduğumda  bu konuda kendisine reva görülen kimi keyfi uygulamalardan bahsetmişti. Ben de bu konuda daha önce kitap seslendirdiğim Görme Engelliler Kütüphanesiyle yazışacağımı, şayet sesli kitaplar sivil bir yakınından değil de direk resmi bir kurumdan gönderilirse belki kendisine dinleme araçlarının temini konusundaki kasıtlı kısıtlamayı aşabileceğimizi söylemiştim. Hediye de bu konuda boşu boşuna zaman harcamamamı söyleyip, teşekkür etmişti. Zira ailesinin onca imkan darlığı arasında alıp gönderdiği her ses dinleme cihazına başka bir kulp bulunup bir başka çeşidini almaları söylenmekteymiş.

Bir müddettir ulaşabildiğim bütün sesli kütüphane yetkilileriyle irtibata geçmiştim. Baştan hepsi alakadar olup vakitlice rica ve bilgi taleplerimi cevaplarken, engelli arkadaşımın bir mahkum olduğunu öğrendikleri e mailimden sonra olumsuz bir yanıt bile vermekten imtina edip sessizliğe bürünmeleri beni hayli üzdü. Boğaziçi üniversitesinin sesli kütüphane bölümü de dahil, İstanbul belediyesinin 2 sesli kütüphanesi vb mercilerin yetkilileri de bu can sıkıcı suskunluktan yana tavır almayı tercih ettiler.

Yalnızca TÜRGÖK yetkilileri bu gruptan ayrıştı ve beni hayli duygulandırdı. Son yazışmamızın ardından kimi yetkililerden aldıkları bilgiler doğrultusunda Savcılığa izin için başvuruda bulunduklarını ve alacakları cevap doğrultusunda Hediye Aksoy'a kitap göndermeye başlayabileceklerini belirten bir yanıt göndermişler TÜRGÖK yöneticileri. E maillerimi bizzat cevaplayan Meriç Tez hanıma da ayrıca teşekkür ederim.

Açıkçası en umutsuz baktığım dernek kendilerininkiydi. Çünkü Hediye Aksoy, Kürt kimliği üzerinden mahkum edilmiş bir insan. Bahsini etttiğim derneğin isminde bile Türk figürleri bu kadar baskınken alabileceğim cevap konusunda biraz karamsardım. Yine de bir umutla yazdığım için mutluyum. Sonradan derneğin mahkum çocuklarla da kitap seslendirme çalışmaları kapsamında ortak yürüttükleri bir projeye rastlamak ayrıca sevindirdi beni. İmkanı olanlar belki bu yazım vesilesiyle de TÜRGÖK ve benzeri kurumların bünyesinde gönüllü olma fikrini düşünebilirler diye umuyorum.

Savcılığın kendi vicdani engellerine takılıp takılmadığının haberini aldıktan sonra Hediye Aksoy'a sesli kitap gönderilip gönderilemeyeceği netlik kazanacak. Ve belki de böylelikle göğüs kanseri sebebiyle yüzde 92 vücut fonksiyon kaybı raporuna rağmen hala özgürlüğünden ve yeterli tedavi imkanlarından men edilen Hediye Aksoy direnmek için daha fazla güç toplayabilir. TÜRGÖK aracılığıyla alacağımız savcılık yanıtı ne olursa olsun, benim için bu derneğin samimiyetle böyle bir çaba sarfetmesi içimdeki insani umudu beslemekten yana atılmış güzel bir adımdı. Yazışmamız nihayete erdikten sonra son e maillerime cevap vermemeyi, belki de resmi mercilerden yana duydukları korku sebebiyle, makul bir yanıt olarak gören diğer sesli kütüphanelerin yetkililerini de, atmaktan geri durdukları insani adımı TÜRGÖK'ün attığını belirten bir e mail göndermeyi de planlıyorum. : )
***
Bu satırları sonlandırırken Berlin'de geçen eski bir filmden aklımda kalan bir repliği mırıldanmak geliyor şimdi içimden:

"-Bu gün kendimize bir ziyafet çekelim istiyorum.
 -Neden?
 -Çünkü dün geçmişte kaldı ve yarın henüz gelmedi..."
 ***