[İman ile küfür dahi hicab imiş bu yolda, küfürle sefalaştım imanımı yele verdim. Yunus Emre]

17 Mart 2013 Pazar

yorum momentum


Bir haber altında denk geldim, zaman içinde imbiklenmiş gibiler:

Ateistler 'imana geldi'
"Karşı madde kuramının tartışıldığı bir ayin." Anti madde herhalde. Şu, kozmolojik-fiziksel kavram. Niçin şaşırıyorsunuz? 80'li yıllar mı neydi, Fransa'nın bir bölgesinde düzenlenen Meryem Ana yortusuna tepki olarak Fransız ateistleri de aynı yerde alternatif bir matematik festivali düzenlediler. Meryem Ana ve matematik. Meryem Ana'ya "alternatif" bir matematik. Aslında ateistlik bir kiliseyi hak ediyor, bu konuda geç bile kaldılar. Diğer dinlerden ne eksiği var. O da integral bir doktrin, tutkulu bir inanç. Onun da melankolisi, kutsalları ve mutlakları var. (Birine azıcık dokunun da görün.) Onun da kibri ve bağnazlığı var. O da değişime dirençli. Kendi üstünlüğüne olan mutlak imanı, çoğu dinin amentüsünü aşıyor. O da kendisine kadar olan bütün dünya tarihinin yanlış yaşandığına inanıyor. O da kendini son, ahir olarak görüyor ve o da eskatalojik, yani zamanın sonuna mutlu bir kapanış öngörüyor: bu mutlu son kimine göre sınıfsız dünya, Fukuyama'ya göre tarihin sonu, Marx'a göre işçi sınıfının diktatörlüğü, Hegel'e göre Prusya devleti... Matematik'ten başka tanrıları da var üstelik: hümanistlere göre insan, Nietzsche'ye göre üstün insan... Kutsal kitapları da çıktı. (Ateistin Altın Kitabı.) Kilisesi niye olmasın? yazan: momentum

Aynı yorumcunun başka birkaç yorumu daha:

Hülya Avşar'ın kızından can yakan şımarıklık

Bir insan hayatı

Fark etmez, büyür, hayatına giren bütün erkekleri (futbolcular vs) birer birer magazin tarihinin çöplüğüne göndererek yükselir. Hiç bir şey olmamış gibi TRT'de Cahide Sonku belgeseli sunar. Tenis oynar. Erol Aksoy tarafından aristokratik davetlere çağrılır. Segah makamında Rinlerin Akşamı'nı okur, Timur Selçuk'u bağırta bağırta. First Leydi onu arar hasta olduğunda, bizzat geçmiş olsun der. Erkeklerin vurgunu, kadınların hit'i olur. Genç kızlar tarafından tapılır. Aristokratik bir evlilik yapar. Mutmain olur. Ruhu sükuna erer. Eski hırsları felah bulur. Etrafa daha hoşgörüyle bakar. Muhafazakar bile olduğunu söyler. Yunan adalarında Paris Hilton taklidi fotoğraflar çektiren kızkardeşine kızar: "Bunlar bize yakışmıyor..."

Yoktan var olan Rojava

Romantik devrim hikayeleri

Bir zamanlar (80 öncesi) Aydınlık Gazetesi de Fatsa'yı yazardı böyle. Bir Paris Komünü uygulaması, örnek bir kurtarılmış bölge. Orada da halk mahkemeleri vardı; şark dönüşü ilçeye tayini çıkan bir polisi garajdan alıp, fındık bahçesinde apar topar yargılayıp idama mahkum edip infaz edivermişlerdi. Doğru, gözaltı süresi 24 saati geçmemişti. Bu hikayeler sürdü gitti. Kimi Latin Amerika'yı; kimi 90'lı yılların PKK dağ hikayelerini, kadın militanların amanin de nasıl bilinçli olduklarını, Kürd'ün cinsel tabularını nasıl da yıktıklarını; kimi Libya'yı, adamın bir Yeşil Kitab'ı olduğunu falan anlattı durdu. Şimdi Suriye: neymiş, kendi içlerinde seçim yapıyorlarmış, kadınlar amanin çok aktifmiş, halk mahkemeleri varmış gene, halkın % 95'i bunlara gidiyormuş, gözaltı süresi 24 saati geçmiyormuş, bu konuda uluslararası standartların bile ilerisindeymiş. Ört ki ölem. Ve inanın siz: Halkın belki yarısının okuma-yazma bilmediği, aşiretlerin baskın, kişilerin mal olduğu, gelir düzeyinde dünya tasnifine bile girilemediği, kanunun nizamın olmadığı, ölenin, yaşayanın, kaybolanın hesabının bilinmediği bir yerde gözaltı süresi 24 saatle sınırlıymış. Meclis'e gay hakları önergesi verdiği için BDP de işte böyle "Türkiye standartlarının üzerinde parti" ünvanını hak etmişti. 70'lerden beri gram değişmemiş bir hayal alemi. Daha çok böyle hikayeler dinleriz.

Nişantaşı'ndan sonra İzmir'de Zapata isyanı
Arkadan yetişerek çağı yakalaması gerektiğini düşünen üçüncü dünya toplumlarında sol bir sosyete sendromudur, başka bir şey değil. Dünyanın en büyük köylü ordusunu kuran Zapata'nın heykeli bunun için Nişantaşı'na dikilir. Sadece sol değil, Batılı bir eğitim ve mentalite gerektiren bütün ithal akımlar ve yaşam tarzları, birbirine uysun ya da uymasın bu toplumlarda aynı elit çevrelerce sahiplenilmiştir: laiklik, seküler diktatörlükler, ulus ideolojileri, 1940 model milliyetçilik akımları, çevrecilik, sosyalizm ve elitizmin her türlüsü. 1940'lı yıllarda Alman nazi ideolojisinin, Türkiye'de bugün iyi solcu bilinen basın çevrelerinde sahiplenilmesinin sebebi budur. Bağdat Caddesi gençlerinde de bir aralar "metal milliyetçilik" modası vardı; ay-yıldız ve diğer metal sembollerle dolu deri giysiler giyen kızlar, erkekler, sosyetenin faşizm ihtiyacını karşılardı. "Sınıf mücadelesi" kavramının kendisi de Batı'dan ithal bir üründür, dolayısıyla Anadolu topraklarında Zapata'yı tanıyan çıkmaz. Anadolu köylüsü işini Zapata'yla görmez. Zapata'ya da Nişantaşı'nda bir elitizm sosu olmak kalır. Latin Amerika devrimlerinin yoksul Zapata'ları, Türkiye'de elit gettolarda yaşarlar. Çünkü figür Türkiye'ye geldiğinde farklı bir bağlama girmiş, anlamını ve içeriğini tamamen değiştirmiştir. En gerçekçi olarak belki türkü barlarda Zapata'nın mücadelesini kendine yakıştırıp efkarlanan olur mu, bilmiyorum. Bu da işin arabesk tarafı, ama türkü barda bir Zapata Nişantaşı'ndaki bir Zapata'dan daha gerçekçi olur. Arabesk, bu tür figürleri elitist içeriğinden çıkarıp onu biraz daha bizden kılar.