[İman ile küfür dahi hicab imiş bu yolda, küfürle sefalaştım imanımı yele verdim. Yunus Emre]

20 Nisan 2013 Cumartesi

Bilmem fark ettiniz mi,


*Brazilyalı bir Futbolcu Sosyal Hizmet Cezasını yerine getirirken.
*Her ne kadar hapis cezasından hoşnut olmasam da, Gülay Göktürk'ün yazısı üzerine düşünülesi:

"Bilmem fark ettiniz mi, nerede yavşak, adi, magazinci, hırsız, şaklaban varsa hepsi Kürt. Bu bir paradoks mu?"

Bir an için Fazıl Say'ın malum cümlesini bu şekilde söylediğini varsayın.

Ya da şöyle:
"Bilmem fark ettiniz mi, nerede yavşak, adi, magazinci, hırsız, şaklaban varsa hepsi Ermeni. Bu bir paradoks mu?"

Ya da söyle:
"Bilmem fark ettiniz mi, nerede yavşak, adi, magazinci, hırsız, şaklaban varsa hepsi eşcinsel. Bu bir paradoks mu?"

Ya da şöyle:
"Bilmem fark ettiniz mi, nerede yavşak, adi, magazinci, hırsız, şaklaban varsa hepsi kadın. Bu bir paradoks mu?"

Ya da şöyle:
"Bilmem fark ettiniz mi, nerede yavşak, adi, magazinci, hırsız, şaklaban varsa hepsi Yahudi. Bu bir paradoks mu?"

Merak ediyorum. Say'ın cümlesinin yukarıdaki versiyonlarından herhangi birini okuyan Fazıl Say dostlarının tepkisi ne olurdu?

Nefret suçu bu değilse ne ola ki?

Aslında merak etmiyorum, çünkü biliyorum. Bu aleni nefret suçu karşısında yeri göğü birbirine katarlardı. Aynı anda yüzlerce suç duyurusu yapılırdı savcılıklara... Bireysel hakaret davaları açılırdı. Dava açılıncaya kadar da peşini bırakmazlardı konunun.

Şu anda "Ne var bunda canım, alt tarafı bir kanaat belirtilmiş" diyen bütün o takım bütün duruşmalarda hazır bulunur; bu davayı nefret suçu yasasının çıkarılması mücadelesinin sembolü haline getirir; mahkûmiyet kararı çıkana kadar da ruhları huzur bulmazdı.

Ama söz konusu "Allahçılar" olunca nefret etmek de, bu nefreti en pespaye, en tahrik edici biçimde ortaya koymak da ifade özgürlüğü alanına giriverdi işte.

Siyasi doğruculuğun On Emir'i Müslümanlar'ı kapsamaz

Bu işler böyledir Türkiye'de, aslında sadece Türkiye'de değil, bütün "Özgürlükçü Batı"da da...

Eşcinsellere gözünün üstünde kaşın var diyemezsiniz. Kürtler'e diyemezsiniz; zencilere diyemezsiniz; Ermeniler'e ya da diğer dini ve etnik azınlıklara diyemezsiniz; kadınlara diyemezsiniz; çevrecilere ve bilumum New Age tarikat mensubuna diyemezsiniz.

Ama "Allahçılara" her türlü hakareti yapabilirsiniz. Çünkü Müslümanlar, neyin doğru, neyin yanlış olduğunu belirleme tekelini kapmış olan siyasi doğrucuların "koruma alanı"na dahil edilmemiştir. PC'liğin (Political Correctness-Siyasi Doğruculuk) On Emir'i Müslümanlar'a hakareti kapsamaz. O yüzden de onlara yönelik her türlü hakaret ifade özgürlüğüne girer.

Müslümanlar'a karşı genlere işleyen bu nefret ve küçümseme "ilerici" ruhları öylesine ele geçirmiştir ki, çoğu zaman içine düştükleri korkunç çifte standardın farkına bile varamazlar. Noel'de St. Antuan'a gitmeyi hoş bir kültürel aktivite sayarlar da cumaları cami önünden geçerken tüyleri diken diken olur.

Çifte standardın, paradoksun daniskasını yaşayıp bir de utanmazca sorarlar: "Bu bir paradoks mu?" Gülay Göktürk


***

Böyle durumlar için bence naif, muhataba perspektif kazandırmaya yardım edebilecek muzip sosyal hizmet cezaları bulunabilir. Can yakmaktan ve tatsızlıklara tatsızlık katmaktan ziyade "ötekiler" arası temasa vesile olabilecek bir şeyler. Mesela bir şarkıcı (her hangi) bir dinin mensuplarına mı sövdü, bir güruhu mu aşağıladı onların dini bayramında uygun içerikli bir konser verebilir:) Arabesk dinleyenleri mi aşağıladı, bir sonraki albümünde, konserinde bir arabesk parça yorumlama yükümlülüğü kapıda:) Ressamsa diğer tezhipçilerin de yardımıyla ibadethanenin süslemelerini tamir ettiriz:)Ya da ibadethanede ibadet çıkışında şeker tutar vs:) Tabi bunlar aceleye gelmiş seçenekler. Daha üretken olabiliriz. Gerçi böyle şeylerin resmi makamlar ve devlet eliyle yaptırılması da sıkıntılı da. Devletin bu ve benzeri pek çok konuda kendi işlediği onca cürüm varken avukatlığa soyunması da rahatsız edici. Sistemin haklı haksız herkese neredeyse tek seçenek olarak yağdırdığı hapis cezası, işkencelere sarfettiği eforu sosyal hizmet ceza/yaptırımlarının geliştirmesine harcamasını temenni ederim. Ayrıca bir başka açıdan bir arkadaşın da dediği gibi:
"Nerede yavşak, adi, magazinci, hırsız, şaklaban varsa hepsi Allahçı." ifadedeleri zaten en çok Kuran'da geçiyor:) Çok panik yapmaya gerek yok. "Allahçı" olmanın kendisi problemli bir şey çünkü Allah'a iman etmekle Allahçı olmak pek farklı şeyler. Yine de bir halin tasviri için ifade edilmesiyle, hakaret amaçlı kullanımı da farklı durumlar. Bir yakınımın dediği gibi: "Bir insanın kutsalına saldırı veya hakaret o şey batıl asılsız olsa bile insanı aşağılama amacı taşıdığı sürece aşağılayan insanın bir şekilde çarpılmasına neden olur. Çarpılma nedeni hakaret edilen kutsal şey değil, o kutsal üzerinden aşağılanan insan. Çarpılma şekilleri de muhtelif tabi../..Bir kız çocuğunun koynuna alıp yattığı bebeğini koynundan alıp o çocuğa aptal bu gerçek değil diye hakaret etmekle verdiğimiz örenklerin farkı yok bence. Çünkü ötekilerde biraz büyümüş çocuk."

***
İlaveten denk geldiğim bir başka iktibas:

"Arkadaşım avukat. Silikosiz davalarına gönüllü bakıyor. Daha önce de yazmıştım. Kot pantolon veya tencere kumlama işleri son derece ilkel ve vahşi şartlarda yapılıyor. Gencecik kumlama işçilerinin akciğerleri bir yılda iflas ediyor ve patır patır ölüyorlar.

Arkadaşım, silikosis nedeniyle ÖLEN ve bu nedenle öldüğü kesin olarak ispatlanbilen yoksul işçinin yoksul ailesi adına işyerinden davacı olmak istiyor. Savcı kabul etmiyor. Bir üst makam olan Ağır Ceza Mahkemesine gidiyor. Orası da kabul etmiyor. Adam ÖLDÜĞÜ halde dava açılamıyor! Dilekçesi kabul edilmiyor. O zavallı adam, acaba daha ne yapmalıydı dava dilekçesinin kabul edilmesi için? Ölmek de mi yetmiyor???

Asgari ücretle çalışan 26 yaşında bir insan ölür dava açamazsın. Bir piyanist RT yapar mahkeme kapıları birbiri ardına açılır.

Yaşama hakkı, halkın benimsediği değerler arasına ne zaman girecek acaba?" Mutlu Tönbekici