Dün otobüste bir kadın dakikalarca gülme krizine girdi. Etraftaki insanlara da az çok bulaştı bu haliyle. Tam müzik çalarımla bu durmak bilmez gülüşü kaydedeyim derken de susuverdi. Bugün de otobüste yol alırken, şoför bir durakta durmayı unutunca, inmek isteyen yolcu durağın adını yüksek sesle söyledi hemen akabinde arkadan küçük bir çocuk aynısını bağırarak tekrar edince bütün otobüs gülmeye başladı. Ben de gülerken bir yandan da, bizim oralarda olsa "kaptaan" filan diye bağırırlardı muhtemelen, burada genelde durağın ismiyle seslenilmesi de yine bireysellikle mi ilgili acaba diye düşündüm. Şoföre seslenmek yerine sadece ıskaladığı durağın adını haykırmak enteresan. Belki panikle zaman kaybetmemek için refleksel olarak da böyle yapıyor olabilirler ama yine de böyle düşündürttü. Ürdünde de bazı kadınlar ineceklerini, parmaklarıyla yada parmaklarındaki yüzüklerle aracın camına vurarak konuşmadan ifade ediyorlardı.
...
Bu gün ilave olarak bahsedecek olursam; düşük ücretli gündelikçi olarak çalışmak zorunda kalan göçmenlere dair bir sendikada gönüllü olarak çalışmaya başladım. Geçirdiğim 4 saat hayli hareketliydi. Tam olarak yapacaklarım şekillenene kadar pek çok alternatif projelerini denemeyi düşünüyorum. İngilizce bilmediği için daha da sömürülen kimi "kaçak" göçmene İngilizce de öğretmek buna dahil ama ortam ve şartlar buna pek müsait değil. Bakalım... Sanırım bana şimdilik en yatkın olanı, işçileirn hakkını yiyen, ilk gün güven sağlamak için peşin ödeme yapıp diğer günlerin ücretinin üzerine yatan iş verenleri telefonla arayıp baskı uygulamak olacak : ) Gerçi duygusal diyaloglardan ziyade asgari kimlik ve adres bilgilerini temin edinip İşçi Koalisyonuda şikayet dosyası açmak önemli.
İlk gün güzeldi... Bir ara, orta yaşta Polonyalı bir tadilat işcisi, boya lekeli tulumu üzerinde ofise girdi, çilekeş, yorgun hali paçalarından akıyordu. Sokak köşelerinde bir aracın kendini iş için seçmesini beklediklerini, Romanyalı bir iş verenin kendisini 4 gün çalıştırıp 3 günün parasını vermediğini üstüne de durumu hatırlattığında kötü muameleye uğradığını anlattı. Maalesef iş verenin ne tam adını ne de adresini biliyordu. Bir daha sözlü anlaşmayla iş kanul etmemesini, çok mecbur kalırsa en azından bu bilgileri aldıktan sonra işe koyulmasını tembihledik. Bisikletiyle birkaç defa gidip geldikten sonra, çantasından elleri titreyerek bir tişört çıkardı ve bu tişörtü çalışırken giymeleri için iş vereninin kendisine verdiğini söyledi. Üzerinde şirketin reklamı vardı, sanırım biraz çakma, paravan bir şirketti. Bu isim üzerinden iş verenin asgari bilgilerine belki ulaşabiliriz dedik. Ben öyle deyince, sen potansiyel müşteri olarak aramak ister misin dediler. İnternette yeterince bilgi bulamayınca, adamı aradım ama sanırım tavsiye üzerinden pek müşteri yönlendirmesi ile iş yapmadıklarından hemen olayı çaktı ve hiç de kibar davranmadı. Bu toplumdaki insanların küfür edebilite hızlarına hayret ediyorum. Üniversitede derslerde hocalar bile en basit konularda ağır küfürleri sansürlü ya da sansürsüz ediyorlar. Bir özgüven göstergesi gibi olmuş resmen. Neyse, şahsın agrasifliğine, seviyesine inmesem de hak ettiği karşılığı verdiğimi sanıyorum sakince. Hatta refleksel olarak akışında verdiğim karşılıklara şimdi hayret edip gülüyorum. İşçi hakkını alamasa bile en azından iş veren, belki bu hafta birilerine aynı tutumu sergilemez ya da akşam biraz endişeyle uyur diye umuyorum. Biraz zor oldu ama bilgilere ulaştım. Tabi bizim işimiz bu bilgileri toplamak/mış, daha çok da şikayet edenin kendisinden. Komisyon sırası geldiğinde tarafları karşılıklı dinleyecektir ya da bir şekilde tetkikini gerçekleştirecektir. Az da olsa dumanı üzerinde burada da bir iz bırakmak istedim bu güne dair.
İlk gün güzeldi... Bir ara, orta yaşta Polonyalı bir tadilat işcisi, boya lekeli tulumu üzerinde ofise girdi, çilekeş, yorgun hali paçalarından akıyordu. Sokak köşelerinde bir aracın kendini iş için seçmesini beklediklerini, Romanyalı bir iş verenin kendisini 4 gün çalıştırıp 3 günün parasını vermediğini üstüne de durumu hatırlattığında kötü muameleye uğradığını anlattı. Maalesef iş verenin ne tam adını ne de adresini biliyordu. Bir daha sözlü anlaşmayla iş kanul etmemesini, çok mecbur kalırsa en azından bu bilgileri aldıktan sonra işe koyulmasını tembihledik. Bisikletiyle birkaç defa gidip geldikten sonra, çantasından elleri titreyerek bir tişört çıkardı ve bu tişörtü çalışırken giymeleri için iş vereninin kendisine verdiğini söyledi. Üzerinde şirketin reklamı vardı, sanırım biraz çakma, paravan bir şirketti. Bu isim üzerinden iş verenin asgari bilgilerine belki ulaşabiliriz dedik. Ben öyle deyince, sen potansiyel müşteri olarak aramak ister misin dediler. İnternette yeterince bilgi bulamayınca, adamı aradım ama sanırım tavsiye üzerinden pek müşteri yönlendirmesi ile iş yapmadıklarından hemen olayı çaktı ve hiç de kibar davranmadı. Bu toplumdaki insanların küfür edebilite hızlarına hayret ediyorum. Üniversitede derslerde hocalar bile en basit konularda ağır küfürleri sansürlü ya da sansürsüz ediyorlar. Bir özgüven göstergesi gibi olmuş resmen. Neyse, şahsın agrasifliğine, seviyesine inmesem de hak ettiği karşılığı verdiğimi sanıyorum sakince. Hatta refleksel olarak akışında verdiğim karşılıklara şimdi hayret edip gülüyorum. İşçi hakkını alamasa bile en azından iş veren, belki bu hafta birilerine aynı tutumu sergilemez ya da akşam biraz endişeyle uyur diye umuyorum. Biraz zor oldu ama bilgilere ulaştım. Tabi bizim işimiz bu bilgileri toplamak/mış, daha çok da şikayet edenin kendisinden. Komisyon sırası geldiğinde tarafları karşılıklı dinleyecektir ya da bir şekilde tetkikini gerçekleştirecektir. Az da olsa dumanı üzerinde burada da bir iz bırakmak istedim bu güne dair.