Sabahki derslerimin iptal olduğuna dair bildirim e maili farklı bir bölüme geldiğinden farkedememişim. Okula karlı yolları aşıp yaya bir şekilde vardıktan sonra benim durumumdaki diğer öğrencilerle beraber kafası karışıklar cemaatine dahil oldum. Zira okul içinde denk geldiğimiz görevliler de yönetimden haber alamadıklarından işe gelmişler ve derslerin gün içinde ne zamana kadar iptal edildiğine dair bir şey bilmiyorlardı. Üniversitenin internet sayfasında da hiç bir haber yoktu. Bazı öğrencilerin 2 saatlik mesafeden geldiğini öğrenip üzüldüm. Neyse bir şekilde bilgi edinip, hem bir yere kadar uğramak, hem de akabinde akşamki derse kadar okumalarımı yapmak için yola koyuldum. İşimi hallettikten sonra eve dönüş yolunda bir yarım saat kadar ayaklarım karın içinde otobüs beklerken yanımdaki Meksikalı lise öğrencisiyle çenemiz titreye tireye sohbet ederken şükür ufukta bir otobüs belirdi diye birlikte sevindik. Otobüs önümüzde durdu ve arka kapı açılıp yolcular indi, biz de ön kapıya daha da yaklaşıp açılmasını beklerken, herhalde şöför istediği gibi yanaşamadı dedik. Adam tüm yolcularını indirip gözümüzün içine baka baka bastı gitti. (İlginçtir tam da Ralph Ellison'un Görünmeyen Adam'ını okuyordum!) Hava -12 ama -20 derece hissediliyormuş. Biz şaşkın şaşkın arkada soğuğa terkedilmişken inen yolculardan biri arkadan bir otobüs gelir şimdi dedi. Zaten yarım saat beklemiştik, bir sonraki otobüs de 10 dakika sonra geldi. Düşündüm de bazı insanlara ahlaksız demek bile iltifat gibi. Şöför gideceği son noktaya çok geç kaldı ondan duramadı desem öyle bile değil. Zira arka kapıları açıyor, ön kapıyı hususi olarak açmıyor. Nasıl bir karaktersizlik ve merhametsizlik anlamadım. Son 10 dakikada ayak parmaklarımı hissetmez oldum resmen. Otobüse bindiğimizde yolculardan bazılarının çift eldiven taktıklarına şahit oldum. O kadar soğuk yani. Ben kalın giyinme engelli biri olarak Azer Bülbüllüğe devam ediyorum tabi. Şöförü şikayet etsem, şikayet edeceğim merciyi kime şikayet edeceğim? Orada da bir sürü problem yaşıyorum aradığımda. Böyle şeyler neredeyse düzenli olarak başıma geliyor. Otobüsün orta kapısında düğmeye basmış inmeyi beklerken şöför durmayınca ön kapıya gelip, herhalde dalgınlıkla durmadı diye düşünüp, inmek istediğimi belirttiğimde de bir sonraki değil, ondan sonraki de değil daha sonraki durakta indirilmiş biri olarak daha sinir bozucu tecrübelerimi anımsamak bile istemiyorum. Fakat böyle tutumlar azınlıkların ağırlıklı olduğu bölgelerde çok daha fazla maalesef. Bu acı gerçek bir yana, otomativ sanayisine binbir türlü toplum mühendislikleriyle bağımlı kılınmış Amerika'da toplu taşıma zaten razalet ötesi bir halde. Sanırım bu yaşadıklarımda görülebilecek tek bir iyi taraf varsa o da bu kafadaki insanların en azından orduda asker olmalarındansa otobüs şöförü olmaları... Öte yandan böyle insanların ve daha nicelerinin katıldığı ordu, işgal edilen yerlerde kimbilir neler yapıyorlardır. İlgilisinin dikkatine, işte macera dolu Amerika. Tez ve hayırlı zamanda kendi memleketimin şerbetlisi olduğum kaosuna dönebilmek umuduyla...
*Gerçi bir de Ankara'nın Bugları diye bir linke denk gelmiştim geçenlerde. Bu görüntüler ve daha nicelerine bakınca, bizim memleketimizde de halka kimlikle beraber gazilik ünvanı ve maaşı da bağlanmalı diye düşündüm. Şöyle ki:
http://onedio.com/haber/turkiye-nin-en-hatali-sehri-ankara-iste-ankara-nin-en-acayip-33-bug-i-235663