[İman ile küfür dahi hicab imiş bu yolda, küfürle sefalaştım imanımı yele verdim. Yunus Emre]

28 Şubat 2014 Cuma

Ç/ağrışım


"Annemi düşündüm. Onu düşünmek, bir diş düştükten sonra kalan boşluğu dilinle hissetmek gibiydi. Aklım defalarca hep o boş noktaya, annemin olması gerektiğini hissettiğim yere gidiyordu." demiş Kate Dicamillo. Yazar öğrendiğim kadarıyla çocuk ve gençler için hikayeler yazıyor. Bu ifadeler de o kitaplarından birindense daha fazla kitabının çevrilmesi güzel olur. İfade ettiği hale dönersek, bazılarımız için bu durum ebeveynler hayattayken de yaşanan bir durum. Nedense yazarın bunu bir ölüm sebebiyle yazdığını düşündüm ilk okuyuşta. Eğer öyleyse, tasvir ettiği boşluğa bir nebze de olsa geçmişin yaşanmışlıklarıyla dolgu yapabilenler vardır. Bir zaman hatırlayış dürbününün açısını manipüle eder, olmadı filitreler ve bu acı veren boşluğun yerini alışkanlık doldurur bazıları için. Yaşarken bu tasvir üzerine tam oturanlar için geçmiş değil gelecek mi bir dolgu malzemesi olarak kullanılabilir diye sordum kendi kendime. Sanmıyorum. Geçmiş ve geleceğe gidip bu güne azıklar getirebilmenin de bir sınırı var. Bazı konularda bence geçmişle de, gelecekle de bağlarımızı minimize etmezsek şimdimizi zehirliyoruz. Asolan elbette dolgulara ihtiyaç duymadan varolanla yaşayabilmek, barışabilmek ve onun ruhumuzdaki yansımalarını yontup, çoğaltmak olsa gerek. Nasıl ki bazılarımızın süt dişleri erkenden çıkıyor ve yahut da azı dişleri de zaman içinde vakitli vakitsiz dökülüyorsa, bazılarımız da hayatın arpasını bir ömür sade bir damakla çiğnemek durumunda kalabiliyor. Hatta ondan sarhoş etmeyen şaraplar yapanlarımız bile var. Bu dişsiz damak sahiplerinin kimi zaman yutamadığı taneleri mayalamaktan başka bir seçeneği yoktur. Belki de, bu içmeden sarhoş olmuşluk ve sarhoş etmeyen içkilerden avans almak arasında gidip gelemlerimiz de bizim us payımızdır bu akıl almaz dünyada...