[İman ile küfür dahi hicab imiş bu yolda, küfürle sefalaştım imanımı yele verdim. Yunus Emre]
10 Şubat 2014 Pazartesi
Varlık Madenimiz ve Müşterek Hakedişler
"İnsan inandığı şeyleri kendisi seçmez, genellikle onlar insanı seçer..."
-Bir yerde insanın oluşturduğu karaktere göre bir "inanç," var oluş çerçevesi onu muhatap alır ve varlığıyla hem hal olmasına izin verir... İnandıklarımızı, bedel ödeyerek hak etmek, "onların" bizi kendilerine layık görmesine zemin oluşturmak gibi bir şey bu sanırım. Tabi bir yerden sonra çerçeveye de sığmayabilir insan, vahdet de buradan devreye giriyor. Bedel ödemeyenler ve gözüne kestirdiği ödül için kendi inancını kendi seçtiğini zannedenleri de başka kalitede varlık çerçeveleri parantez içine alıp, posa gibi kenara koyuyor aslında.. Mıknatıslık bir durum. Herkes madenine göre bir şeyi çekiyor ya da onun tarafından çekiliyor. Tabi bu bir yerde reddettiklerimiz için de geçerli olsa gerek. Kimi bizi çekiyor, kimi de itiyor, aldığımız kıvama göre. Sanırım varlık madenimizi işleyişimize göre zaman içinde bizi çeken kuvvet de değişiyor. Zannımca hayatımıza giren ve çıkan insanlar ve bunların zaman içinde farklılaşması, müdahil olduğumuz ve zaman içinde uzağına düştüğümüz hayatlar da buna benzer sebeplere dayanıyor. Demek ki bir zamanlar müşterek bir yerde buluşan varlık cevherlerimizi farklı şekillerde işlediğimizde ayrı düşeriz, ya da varlığımızın ödediği bedellerle aldığımız şekil, durduğumuz insanlık durağı bizi bir araya getiriyor. Çok az kişiyle bu durum yaşam boyunca süreklilik arzediyor, o da aynı olmasa da benzer bir hayat yolcuğunun tatlı ve ender meyvesi olarak varlığımıza azık oluyor.
