
Yemeği aheste yer, çayı aheste yudumlarım.
Aheste aheste yürür, aheste aheste ağlarım.
Aheste aheste sever, aheste aheste öfkelenilirim.
Aheste aheste yürür, aheste aheste ağlarım.
Aheste aheste sever, aheste aheste öfkelenilirim.
Yıllar
önce babam hızlı okuma kursuna yazdırmıştı, hayli hızlanmıştı
gözlerimin atletik kabiliyeti, zıplayarak, kayarak satırları taraması
fakat ben bir türlü ısınamadım bu okumanın yüzeyselliğine, mantığına.
Hızlı, peki ben nereye yetişiyorum? Bir umut daha çok eseri daha kısa
zamanda okumak amma velakin ben bu şekilde ancak beynime
yükleyebiliyordum bilgileri. Hayvanlar bile besinleri hazmetmek için
geviş getiriyorlar. Böylesi bir hızda, sadece anlamı kavrayıp
ayrıntıları def ediyordum. Sonuç beyin fesadı! Oysa özümsemek, mayalamak
gerekli okunanı. Mesela Balzac; o Goriot Baba kitabındaki akıllara
zarar, cinnet geçirtesi onlarca sayfalık binanın dış cephe tasvirlerini
hızlı bir okumada flulaşıp gitsin diye mi yazmıştı:) Bazen elimiz
şakaklarımızda, bazense avuçlarımızda başımız ve dahi bir dosta,
buğulanmış bir cama yaslanarak düşünmek, aheste aheste... Hiç bir olur
mu bu, hızın törpülediği diğeriyle? Düşünce kumaşından aklımızın üşüyen
yerlerine libaslar biçerken ahestelik astar vazifesi görür, ahenk verir
bir nevi. Hız fetişisti haline gelen yaşamlarımızda yemek yemek de ayrı
bir mesele. Her yeri fast foodlar istila eder oldu. Yemek yemek değil
tıkınmak, tıkanmak maddi manevi. Oysa bir dostla karşılıklı hasbihal
etmek doyurur bizim ruhumuzu yemek yerken, sofradakiler birer araç birer
vesiledir daha fazla muhabbete takat bulabilmek, düşünme melekemize güç
depolamak için. Peki ya tüm bu teknolojik aletlerin, araçların, fast
foodların, hızlı okumaların kazandırdığı zaman tasarrufundan arta kalan
koca boşluk hangi kara delik tarafından çekilip alınıyor hayatımızdan?!
Yahut da kaç şıp-sevgiye israf ediliyor!? İş bu küçük notumla
"ahesteliği" övmeye bir girizgah oluşturur iken, yıllar evvel
"deliliği" övüp ihtirasların kuklası olmuş kiliseye/yozlaşmış inanca,
sisteme kelimeleriyle Kungfu yapan büyüğüm Erasmus'a, "aylaklığı" öven
Betrand Russel'a, "Deliliğin Tarihi"ni yazmış Foucoult amcama, Yusuf
Atılgan'ın Aylak Adamına Selam ve hürmetlerimi gönderirim.
[Dilsizmütercim-301020101536]