
(Fotoğraf
Stefan Zweig ve eşi Lotte birlikte intihar ettikten sonra 1942 de
çekilmiş. Satranç adlı uzun hikayesini; intiharından birkaç ay önce Brazilya'da tamamlamıştır
Zweig. Nazi'lerin hışmından kaçıp, Avrupa'nın içine düştüğü duruma
dayanamayarak intihar ettikleri muhtelif kaynaklarda geçmektedir.
Ölümlerinden evvel eşiyle saklanmak zorunda kaldıkları mekanlarda
birlikte bol bol santranç oynadıklarına dair bilgilere biyografisinde
rastlamıştım.
Kitap
bir anti kahramanın hücrede dış dünyadan soyutlanarak geçirdiği zaman
diliminde, bir sorgu odası önünde sırasını beklerken, bir gardiyanın
cebinden çaldığı satranç kitapçığı vesilesiyle yatak örtüsünün
karelerinde ve zamanla sadece zihninde kendi kendine oyunlar kurup çift
taraflı oynadığı satranç üzerinden ilerliyor. Anti kahramanımız
böylelikle sorgulamalar ve hücre soyutlamalarında cinnet ve delirmenin
eşiğinden dönüyor ve yaşamda kalmayı başarıyor. Fakat anlaşılan o ki
kitaptakinin aksine "satranç" Zweig çiftini yaşamda tutmak için kafi
gelmemiş.
Uzun
hikaye olarak tanımlanan kitapta kahramanın yıllarca satranç tahtasına
dokunmadığı halde bir gemide denk geldiği Dünya Şampiyonu bir satranç
ustasını yenmesini bir başka birinci tekil şahıs ağzından anlatılmasını
içeriyor. Kitaptaki muhtelif satranç tanımlamaları birer metafor olarak
değerlendirildiğinde bizi düşünsel yolculuğumuzda ilginç yollara
sevkedebilir. Dilsizmütercim )
../Sabun reklamlarında resmini kullandırtıyordu ve hatta üç tümceyi doğru yazmayı beceremediğini çok iyi bilen rakiplerinin alaylarına aldırmadan, adını "Satranç Felsefesi" adlı bir kitap için sattı, gerçekte bu kitabı kendi halinde Galiçyalı bir öğrenci paragöz yayıncılar için yazmıştı. Bütün yontulmamış varlıklarda olduğu gibi onda da gülünç bir kendini beğenmişlik vardı./.. (Stefan Zweig/sf:20)
../Sabit
fikirli, kafasını tek bir düşünceye takmış her türlü insan, yaşamım
boyunca beni çekmiştir, çünkü bir insan kendini ne kadar sınırlarsa, öte
yandan sonsuza o kadar yakın olur, işte böyle görünüşte dünyadan kopuk
yaşayanlar, özel yapıları içinde karınca gibi, dünyanın tuhaf ve eşi
benzeri olmayan bir maketini kurarlar./.. (sf:21)
../İnsanoğlunun
bulduğu oyunlar arasında, rastlantının her türlü despotluğunakarşı
koyan ve zafer kupalarını yalnızca akla ya da daha çok tinsel yeteneğin
belirli bir biçimine veren tek oyun: satranç./.. (sf:22)
../Bütün;
karşıt çiftlerin bir kerelik bileşimi değil mi? Hem çok eski hem
yepyeni, düzeneği hem mekanik hem hayal güccüne bağlı, hem sabir
geometrik bir alanla sınırlı hem de bileşimleri sınırsız, hem sürekli
gelişen hem de kısır, hirç bir şeye götürmeyen bir düşünme, hiç bir şeyi
hesaplayamayan bir matematik, yapıtları olmayan bir sanat, maddesi
olmayan bir mimari, bununla birlikte varlığıyla bütün kitap ve
yapıtlardan daha dayanıklı olduğu su götürmez, bütün halklara ve bütün
zamanlara ait olan tek oyun; can sıkıntısını öldürmesi, zihni açması,
ruhu canlandırması için hangi tanrının onu yeryüzüne gönderdiğini kimse
bilmez./.. (sf:23)
../Yaşamda
önüne çıkanı devirerek yol almaya alışmış ve somut başarıdan şımarmış,
kendi kendinin mimarı bu iri yarı adam üstün olduğu düşüncesine
kendisini öyle kaptırmıştı ki, ona karşı koyulmasını kendisine karşı
haksız bir ayaklanma ve neredeyse hakaret olarak algılıyordu./.. (sf:26)
../Bize hiç bir şey yapmadılar, bizi tümüyle hiçliğin içine yerleştirdiler, çünkü bilindiği gibi yeryüzünde hiçbir şey insan ruhuna hiçlik kadar baskı yapamaz./.. (sf: 45)
../Suskunluğun
siyah okyanusundaki cam fanuslu bir dalgıç gibi yaşıyordu insan,
kendisini dış dünyaya bağlayan halatın kopmuş olduğunu ve sesiz
derinlikten hiçbir zaman yukarı çekilmeyeceğini ayrımsayan (ki bu kelime
kitap boyunca miğdemi bulandırmıştır, içimden bu kelimeyi oturgaçlı
götürgeçle çok uzaklara süresim geldi!) bir dalgıç gibi hatta./..
../Ama
ne kadar soyut görünürlerse görünsüler, düşünceler de bir dayanak
noktasına gereksinim duyarlar, yoksa kendi çevrelerinde anlamsızca
dönmeye başlarlar!/.. (sf:46)
../Satrancın
çekiciliği temelde bir tek şeyden kaynaklanır: stratejisinin farklı
beyinlerde farklı biçimlerde gelişmesinden./.. (sf:59)
../Besbelli
ruhumuz için yorucu ve tehlikeli olabilecek şeyleri kendiliğinden yok
eden gizemli güçler var beynimizde, çünkü ne zaman geriye dönüp hücre
günlerimi düşünmek istesem, sanki beynimde bir ışık sönüyordu./..
(sf:69)
[Satranç Dersleri/Stefan Zweig/Can Yayınları Çevirisi]
Evet, bu fotoğraftaki trajik muhabbet beni de hayli dağıttı. Aslında trajik olan onlardan çok bizim halimizdir belki de. Bir an olsun hallerine özeniyor bile insan neredeyse. Selamlar.
Sacede\'ye:
Ben de teşekkür ederim varlığınızdan haberdar edip fikir beyan ettiğiniz için. Siteye gelip giden heybesine heybemden bir şeyler katan bir çok kardeşim var. Fakat fikir beyan eden zaman ayırıp selam eden nadirattan. Gerçi bunu makul buluyorum. Ruhumun ve aklımın tattıklarından benzer tadlar alan arkadaşlara rastalamak güzel bir duuygu. Selamlar.