[İman ile küfür dahi hicab imiş bu yolda, küfürle sefalaştım imanımı yele verdim. Yunus Emre]

1 Ekim 2010 Cuma

Altı Çizilmiş Satırlar/Satranç


(Fotoğraf Stefan Zweig ve eşi Lotte birlikte intihar ettikten sonra 1942 de çekilmiş. Satranç adlı uzun hikayesini; intiharından birkaç ay önce Brazilya'da tamamlamıştır Zweig. Nazi'lerin hışmından kaçıp, Avrupa'nın içine düştüğü duruma dayanamayarak intihar ettikleri muhtelif kaynaklarda geçmektedir. Ölümlerinden evvel eşiyle saklanmak zorunda kaldıkları mekanlarda birlikte bol bol santranç oynadıklarına dair bilgilere biyografisinde rastlamıştım.
Kitap bir anti kahramanın hücrede dış dünyadan soyutlanarak geçirdiği zaman diliminde, bir sorgu odası önünde sırasını beklerken, bir gardiyanın cebinden çaldığı satranç kitapçığı vesilesiyle yatak örtüsünün karelerinde ve zamanla sadece zihninde kendi kendine oyunlar kurup çift taraflı oynadığı satranç üzerinden ilerliyor. Anti kahramanımız böylelikle sorgulamalar ve hücre soyutlamalarında cinnet ve delirmenin eşiğinden dönüyor ve yaşamda kalmayı başarıyor. Fakat anlaşılan o ki kitaptakinin aksine "satranç" Zweig çiftini yaşamda tutmak için kafi gelmemiş.
Uzun hikaye olarak tanımlanan kitapta kahramanın yıllarca satranç tahtasına dokunmadığı halde bir gemide denk geldiği Dünya Şampiyonu bir satranç ustasını yenmesini bir başka birinci tekil şahıs ağzından anlatılmasını içeriyor. Kitaptaki muhtelif satranç tanımlamaları birer metafor olarak değerlendirildiğinde bizi düşünsel yolculuğumuzda ilginç yollara sevkedebilir. Dilsizmütercim )

../Sabun reklamlarında resmini kullandırtıyordu ve hatta üç tümceyi doğru yazmayı beceremediğini çok iyi bilen rakiplerinin alaylarına aldırmadan, adını "Satranç Felsefesi" adlı bir kitap için sattı,  gerçekte bu kitabı kendi halinde Galiçyalı bir öğrenci paragöz yayıncılar için yazmıştı. Bütün yontulmamış varlıklarda olduğu gibi onda da gülünç bir kendini beğenmişlik vardı./.. (Stefan Zweig/sf:20)
../Sabit fikirli, kafasını tek bir düşünceye takmış her türlü insan, yaşamım boyunca beni çekmiştir, çünkü bir insan kendini ne kadar sınırlarsa, öte yandan sonsuza o kadar yakın olur, işte böyle görünüşte dünyadan kopuk yaşayanlar, özel yapıları içinde karınca gibi, dünyanın tuhaf ve eşi benzeri olmayan bir maketini kurarlar./.. (sf:21)
../İnsanoğlunun bulduğu oyunlar arasında, rastlantının her türlü despotluğunakarşı koyan ve zafer kupalarını yalnızca akla ya da daha çok tinsel yeteneğin belirli bir biçimine veren tek oyun: satranç./.. (sf:22)
../Bütün; karşıt çiftlerin bir kerelik bileşimi değil mi? Hem çok eski hem yepyeni, düzeneği hem mekanik hem hayal güccüne bağlı, hem sabir geometrik bir alanla sınırlı hem de bileşimleri sınırsız, hem sürekli gelişen hem de kısır, hirç bir şeye götürmeyen bir düşünme, hiç bir şeyi hesaplayamayan bir matematik, yapıtları olmayan bir sanat, maddesi olmayan bir mimari, bununla birlikte varlığıyla bütün kitap ve yapıtlardan daha dayanıklı olduğu su götürmez, bütün halklara ve bütün zamanlara ait olan tek oyun; can sıkıntısını öldürmesi, zihni açması, ruhu canlandırması için hangi tanrının onu yeryüzüne gönderdiğini kimse bilmez./.. (sf:23)
../Yaşamda önüne çıkanı devirerek yol almaya alışmış ve somut başarıdan şımarmış, kendi kendinin mimarı bu iri yarı adam üstün olduğu düşüncesine kendisini öyle kaptırmıştı ki, ona karşı koyulmasını kendisine karşı haksız bir ayaklanma ve neredeyse hakaret olarak algılıyordu./.. (sf:26)

../Bize hiç bir şey yapmadılar, bizi tümüyle hiçliğin içine yerleştirdiler, çünkü bilindiği gibi yeryüzünde hiçbir şey insan ruhuna hiçlik kadar baskı yapamaz./.. (sf: 45)
../Suskunluğun siyah okyanusundaki cam fanuslu bir dalgıç gibi yaşıyordu insan, kendisini dış dünyaya bağlayan halatın kopmuş olduğunu ve sesiz derinlikten hiçbir zaman yukarı çekilmeyeceğini ayrımsayan (ki bu kelime kitap boyunca miğdemi bulandırmıştır, içimden bu kelimeyi oturgaçlı götürgeçle çok uzaklara süresim geldi!) bir dalgıç gibi hatta./..
../Ama ne kadar soyut görünürlerse görünsüler, düşünceler de bir dayanak noktasına gereksinim duyarlar, yoksa kendi çevrelerinde anlamsızca dönmeye başlarlar!/.. (sf:46)
../Satrancın çekiciliği temelde bir tek şeyden kaynaklanır: stratejisinin farklı beyinlerde farklı biçimlerde gelişmesinden./.. (sf:59)
../Besbelli ruhumuz için yorucu ve tehlikeli olabilecek şeyleri kendiliğinden yok eden gizemli güçler var beynimizde, çünkü ne zaman geriye dönüp hücre günlerimi düşünmek istesem, sanki beynimde bir ışık sönüyordu./.. (sf:69)
[Satranç Dersleri/Stefan Zweig/Can Yayınları Çevirisi]


dilsizmutercim | 04 Ekim 2010, saat: 05:09 Eren Çakım\'a:
Evet, bu fotoğraftaki trajik muhabbet beni de hayli dağıttı. Aslında trajik olan onlardan çok bizim halimizdir belki de. Bir an olsun hallerine özeniyor bile insan neredeyse. Selamlar.

Sacede\'ye:
Ben de teşekkür ederim varlığınızdan haberdar edip fikir beyan ettiğiniz için. Siteye gelip giden heybesine heybemden bir şeyler katan bir çok kardeşim var. Fakat fikir beyan eden zaman ayırıp selam eden nadirattan. Gerçi bunu makul buluyorum. Ruhumun ve aklımın tattıklarından benzer tadlar alan arkadaşlara rastalamak güzel bir duuygu. Selamlar.
Eren Çakım | 02 Ekim 2010, saat: 14:54 Bu resim bana fazla. Eller üstüste olmamalı. Fazla. Zweig, fazla.