
Geçenlerde
izlediğim bir filmde; burjuva bir bayan masadaki arkadaşlarına
çalıştığı yardım derneğinin faaliyetlerinden ve kendisinin ne kadar
aktif olarak organizede yer aldığından bahsediyor. Arada kendi
kıyafetlerinden de Afrikalılara bağışta bulunduğunu gurur karışmış bir
memnuniyetle sözlerine ekleyince, masadaki bir bey dayanamayıp şöyle
karşılık veriyor: "Tabi, eminim ki Afrikalı aç insanlar da senin
gönderdiğin bilmem ne marka çantayı gördüklerinde hayret ve sevinçten
ağlamaya başlarlar. Mümkünse arada bir, o marka eşyaları aldıktan sonra
verilen para üstü bozuklukları da onlara gönder de insanlar karınları
doyursunlar..."
***
Telefonun
diğer ucundaki bayan yardım derneği görevlisine bağışta bulunmak
istediğini söylüyor. Belli bir mebla ödeme yaptıktan sonra muhatabının
bu yardım organizasyonuna hangi yolla ulaştığı sorusuna hayli
hayretengiz bir cevapla mukabalede bulunuyor:
"Ben
bir Hristiyanım. Ve gündemde yer alan Kuran Yakma Eylemini protesto
etmek için vicdanen bireysel bir tavır almak istedim. Ve aklıma siz
geldiniz. Pek çok arkadaşımı da kurumunuzdan haberdar ettim, onlar da
İslami çalışmalarda kullanılmak üzere yahut da Müslüman ihtiyaç
sahiplerine harcanmak üzere bağışta bulunmak istiyorlar benim gibi. Bunu
yapılan etik dışı davranışa bir tepki olarak gerçekleştiriyoruz."
diyor. Açıkçası bu olayı ilk ağızdan duyduğumda hayli etkilendim. Empati
kurduğumda kafamda şöyle bir örnek canlandı. Ekseriyeti Müslüman bir
kasabada bir kiliseye birkaç bilinçsiz, patavatsız taş atıp camlarını
kırsa bir kısım Müslümanların kırılan camı komşuluğunun gereği gelip
onarması gibi bir durum söz konusu olan.
Abd'lilerin
enteresan dışa vurumları var. Kendilerine has, yanlış olana karşı bir
tavır alış şekli. Hayli pasifize edilmiş, eylemsel boyutta
kısırlaştırılmış olmalarına karşın can çekişen bir vicdani bilinç hala
bir yerlerde varlığını sürdürdüğünü duyurmak istercesine ama silik ama
parlak bazı çıkışlar yapmakta. Mesela Ramazan'ın 2. günü bazı Hristiyan
ve Yahudiler Müslümanlarla birlikte Kuran okumak için bir yerde
toplandılar. Bunun klişe dinler arası diyalogla bir ilgisi yok. Genelde
insan, özelde bir Mümin zaten muhatabı ile her dem diyalog halindedir.
"Sistem/ler" bu tip dışa vurumları şov ve imaj tazeleme malzemesi olarak
kullanmadığı sürece bireysel olanlarını hayli kıymetli ve takdire şayan
buluyorum.
Gerçi
bir başka açıdan toplumsal boyutta inşa edilen Amerikalılık bilinci ve
öteki farkındalığı sonucunda benzer bir refleksle 11 Eylül sonrasında
pek çok vatandaş kim bilir orduya yukarıdaki örnekle müştereklik arzeden
ve fakat içeriği değişime uğramış bir hassasiyetle ne kadar yardımda
bulunmuştur kestirmek mümkün değil maalesef. Yine de ırkı ve inancı ne
olursa olsun; Abd'deki bazı insanlarda şahit olduğum; ekonomik kriz
sonrası mağazadan çıkarken, eskisi gibi oradan alışveriş edemeyenleri
düşünüp marka alışveriş çantasını ters çevirmek ve benzeri davranışlar
kıymetli birer hassasiyet. Daha güzeliyse o mağazalardan hiç alışveriş
etmemek elbette.
Abd
sistemi, 11 Eylül'den sonra iç ve dış politikasında yaptığı
değişimleri, zulümleri gerekeçelendirmede kullandığı; olayların
müsebbibi diye itham ettiği, günah keçisi kıldığı güruhlarla sınırlı
bırakmadı. Enteresan bir şekilde müslüman-ötekiye karşı inşa edilen
tavır alış aşılarak tüm göçmenlere karşı eskiye nazaran sistematik
olarak artan bir sosyal ötekileştirme, pasifize etme, bürokratik
mengenelerle boğma ve daha kolay sömürülür hale getirme eylemleri can
bulup hız kazandı.
İman
ettiği "din" Kapitalizm olan Abd'nin artık bir noktadan sonra kendini
uladığı Hristiyan Kökleriyle de bağları çürümeye mahkumdur. Haliyle
gündemimizde yer eden haberlerin aksine Müslümanlar bu güruhun sadece
bir kısmını oluşturuyorlar. Ulusal Güvenlik gibi bir başlık altında
sessiz sedasız çıkartılan yasalarla lokal olarak muhtelif eyelat ve
şehirlerde göçmenlerin canına okunuyor. Bilhassa Latin Amerikalılar bu
durumdan en çok muzdarip olan tayfa. Abd; böylelikle sömürülmekten yana
az da olsa belini doğrultmaya başlamış insanları bu tür göçmen
yasalarıyla yeniden çolaklaştırıyor. Biraz güç, mal, mülk sahibi olmaya
başlayıp, hakkını aramak için takat toplayan insanları sınır dışı
ediyor. Yerlerine yeni yetme göçmenleri "green kart" ve türevleriyle
ülke sınırlarına dahil eden Abd, bu göçmenleri sistemin çarklarına
yerleştirerek kanını tazeliyor. Zulmünün dişlilerini yağlayıp semirmek
için hayli etkin bir taktik. Bu ve benzeri meselelerden hakkıyla
haberdar olamayışımızın başında yine kutsadığımız, Abd-İsrail düşmanlığı
meselesinin diğer mühim vakaları gölgede bırakmasının da hayli büyük
bir payı var. Zulme karşı parçacı yaklaşımımız böylelikle, bizi
direnişten yana bitap düşüren faktörlerin başında geliyor.
Ayrıca;
Kuran Yakma Günü haberlerinin altına yazılan aşırı tepki ve agresif
içerikli yorumları da makul bulmuyorum. Bir şahıs yahut zümre için
kıymetli kabul edilen bir değer, kitap, fikir, varlık ona saldırıldığı,
hakaret edilsdği için kıymetinden hiç bir şey kaybedecek değildir.
Onların dini kendilerine, bizim dinimiz bizedir! Ve Kara Propaganda er
geç failin aleyhine işleyecektir! "Gürültü yapmak için akordu bozmak
yeterli!" Bize yakışansa bundan fazlası.
Dilsizmütercim