[İman ile küfür dahi hicab imiş bu yolda, küfürle sefalaştım imanımı yele verdim. Yunus Emre]

15 Eylül 2010 Çarşamba

Toplumsal Bilinç Zehirlenmesine Karşı Çırpınış Denemeleri


Geçenlerde izlediğim bir filmde; burjuva bir bayan masadaki arkadaşlarına çalıştığı yardım derneğinin faaliyetlerinden ve kendisinin ne kadar aktif olarak organizede yer aldığından bahsediyor. Arada kendi kıyafetlerinden de Afrikalılara bağışta bulunduğunu gurur karışmış bir memnuniyetle sözlerine ekleyince, masadaki bir bey dayanamayıp şöyle karşılık veriyor: "Tabi, eminim ki Afrikalı aç insanlar da senin gönderdiğin bilmem ne marka çantayı gördüklerinde hayret ve sevinçten ağlamaya başlarlar. Mümkünse arada bir, o marka eşyaları aldıktan sonra verilen para üstü bozuklukları da onlara gönder de insanlar karınları doyursunlar..." 
***
Telefonun diğer ucundaki bayan yardım derneği görevlisine bağışta bulunmak istediğini söylüyor. Belli bir mebla ödeme yaptıktan sonra muhatabının bu yardım organizasyonuna hangi yolla ulaştığı sorusuna hayli hayretengiz bir cevapla mukabalede bulunuyor:
"Ben bir Hristiyanım. Ve gündemde yer alan Kuran Yakma Eylemini protesto etmek için vicdanen bireysel bir tavır almak istedim. Ve aklıma siz geldiniz. Pek çok arkadaşımı da kurumunuzdan haberdar ettim, onlar da İslami çalışmalarda kullanılmak üzere yahut da Müslüman ihtiyaç sahiplerine harcanmak üzere bağışta bulunmak istiyorlar benim gibi. Bunu yapılan etik dışı davranışa bir tepki olarak gerçekleştiriyoruz." diyor. Açıkçası bu olayı ilk ağızdan duyduğumda hayli etkilendim. Empati kurduğumda kafamda şöyle bir örnek canlandı. Ekseriyeti Müslüman bir kasabada bir kiliseye birkaç bilinçsiz, patavatsız taş atıp camlarını kırsa bir kısım Müslümanların kırılan camı komşuluğunun gereği gelip onarması gibi bir durum söz konusu olan.
Abd'lilerin enteresan dışa vurumları var. Kendilerine has, yanlış olana karşı bir tavır alış şekli. Hayli pasifize edilmiş, eylemsel boyutta kısırlaştırılmış olmalarına karşın can çekişen bir vicdani bilinç hala bir yerlerde varlığını sürdürdüğünü duyurmak istercesine ama silik ama parlak bazı çıkışlar yapmakta. Mesela Ramazan'ın 2. günü bazı Hristiyan ve Yahudiler Müslümanlarla birlikte Kuran okumak için bir yerde toplandılar. Bunun klişe dinler arası diyalogla bir ilgisi yok. Genelde insan, özelde bir Mümin zaten muhatabı ile her dem diyalog halindedir. "Sistem/ler" bu tip dışa vurumları şov ve imaj tazeleme malzemesi olarak kullanmadığı sürece bireysel olanlarını hayli kıymetli ve takdire şayan buluyorum.
Gerçi bir başka açıdan toplumsal boyutta inşa edilen Amerikalılık bilinci ve öteki farkındalığı sonucunda benzer bir refleksle 11 Eylül sonrasında pek çok vatandaş kim bilir orduya yukarıdaki örnekle müştereklik arzeden ve fakat içeriği değişime uğramış bir hassasiyetle ne kadar yardımda bulunmuştur kestirmek mümkün değil maalesef. Yine de ırkı ve inancı ne olursa olsun; Abd'deki  bazı insanlarda şahit olduğum; ekonomik kriz sonrası mağazadan çıkarken, eskisi gibi oradan alışveriş edemeyenleri düşünüp marka alışveriş çantasını ters çevirmek ve benzeri davranışlar kıymetli birer hassasiyet. Daha güzeliyse o mağazalardan hiç alışveriş etmemek elbette.
Abd sistemi, 11 Eylül'den sonra  iç ve dış politikasında yaptığı değişimleri,  zulümleri gerekeçelendirmede kullandığı; olayların müsebbibi diye itham ettiği, günah keçisi kıldığı güruhlarla sınırlı bırakmadı. Enteresan bir şekilde müslüman-ötekiye karşı inşa edilen tavır alış aşılarak tüm göçmenlere karşı eskiye nazaran sistematik olarak artan bir sosyal ötekileştirme, pasifize etme, bürokratik mengenelerle boğma ve daha kolay sömürülür hale getirme eylemleri can bulup hız kazandı.
İman ettiği "din" Kapitalizm olan Abd'nin artık bir noktadan sonra kendini uladığı Hristiyan Kökleriyle de bağları çürümeye mahkumdur. Haliyle gündemimizde yer eden haberlerin aksine Müslümanlar bu güruhun sadece bir kısmını oluşturuyorlar. Ulusal Güvenlik gibi bir başlık altında sessiz sedasız çıkartılan yasalarla lokal olarak muhtelif eyelat  ve şehirlerde  göçmenlerin canına okunuyor. Bilhassa Latin Amerikalılar bu durumdan en çok muzdarip olan tayfa. Abd; böylelikle sömürülmekten yana az da olsa belini doğrultmaya başlamış insanları bu tür göçmen yasalarıyla yeniden çolaklaştırıyor. Biraz güç, mal, mülk sahibi olmaya başlayıp, hakkını aramak için takat toplayan insanları sınır dışı ediyor. Yerlerine yeni yetme göçmenleri "green kart" ve türevleriyle ülke sınırlarına dahil eden Abd, bu göçmenleri sistemin çarklarına yerleştirerek kanını tazeliyor. Zulmünün dişlilerini yağlayıp semirmek için hayli etkin bir taktik. Bu ve benzeri meselelerden hakkıyla haberdar olamayışımızın başında yine kutsadığımız, Abd-İsrail düşmanlığı meselesinin diğer mühim vakaları gölgede bırakmasının da hayli büyük bir payı var. Zulme karşı parçacı yaklaşımımız böylelikle, bizi direnişten yana bitap düşüren faktörlerin başında geliyor.
Ayrıca; Kuran Yakma Günü haberlerinin altına yazılan aşırı tepki ve agresif içerikli yorumları da makul bulmuyorum. Bir şahıs yahut zümre için kıymetli kabul edilen bir değer, kitap, fikir, varlık ona saldırıldığı, hakaret edilsdği için kıymetinden hiç bir şey kaybedecek değildir. Onların dini kendilerine, bizim dinimiz bizedir! Ve Kara Propaganda er geç failin aleyhine işleyecektir! "Gürültü yapmak için akordu bozmak yeterli!" Bize yakışansa bundan fazlası.

Dilsizmütercim