[İman ile küfür dahi hicab imiş bu yolda, küfürle sefalaştım imanımı yele verdim. Yunus Emre]

26 Mayıs 2011 Perşembe

yansımalar

Kuşların şakımalarına, onları taklit etmeye çalışarak karşılık verdi oturduğu yerden. Böylelikle bir kısmı biraz daha yaklaştı yanına. Sevindi, daha bir heyecanla ıslığına devam etti. Kardinal kuşlarıydı etrafındakiler. Onlara bu ismi renkleri verdirmiş olmalı diye geçirdi içinden. Oturduğu tahta bankın yağmurdan nasibini almış nemli yüzeyi içini ürpertmeye başlayınca ayağa kalktı. Beklenmedik bir yağışla erken açmış çiçeklerini döken ağacın çıplaklaşmış dallarına bakınca aklına geçenlerde hayat okulunda saçlarını ağartmış bir ağabeyinin söyledikleri geldi. Kuşlar demişti, ekseriyet konup şakıdıkları dallara yaparlar. Eğer dalsan, şikayet etmeyeceksin. Madem öyle şikayet etmeyiz biz de diye gülüşmüşlerdi. Hayatta hepimiz vardiyeli olarak kuş ve dal olmaklıktan nasibimizi alıyoruz sanki diye burukça gülümsedi.

Ortak hiç bir şeyi olmayanların bile aynileştiği, kendini bulma yolundaki arayışları herkesleşme olarak sonuçlanan insanların yanında kontrast yapan varlığı; doğanın içinde az çok kendine has bir yer bulabildiğinden, henüz bakirliğini pek yitirmemiş yerlerde dolaşmak iyi geliyordu ruhuna. Etrafta bu kadar çok çoğulculuk naraları atılırken insanların bu kadar büyük bir hızla tek tipleşmesine bir türlü anlam veremiyordu. Sadece ürkütücü bulyordu bu durumu. Bazı noktalarda acıları ve sevinçleri, imkanları ve imkansızlıkları bölüşüp, eşitlemenin güzelliğine bir itiraz değildi onunkisi. Sadece renklerin değil tonların bile sınırsızlık fikrinin pompalanması yüzünden flulaştığını hissediyordu.

Hakikat arayışının anlam kaynağı olmaktan çıkması her şeyde bir kırılma sebebiydi. İnsanlar artık az biraz yorulduklarında karşılarına çıkan estetik bir o kadar da sentetik anlamlara sarılıp iç seslerini bastırmak için birer paravan gibi kullanıyorlardı onu. Belki de bu yeni bir şey değildi fakat onun bu yeni farkındalığı, varlığının üzerinde alışık olmadığı patlamalara sebebiyet veriyordu. Yürürken bir eczanenin önünde yeni bir uygulamayla karşılaştı. Arabadan inmeden camekanın ardındaki kişinin açtığı çekmece gibi bir bölmeden uzatılan reçeteyle temassız, mekanik bir alışverişten hazzetmeyeli çok oluyordu. Şimdi ise bu gişenin yanına yeni bir metal kızak yerleştirilmiş, ufak tren vagonu gibi bir kutucuk yan sıradaki aracın önüne kayarak varıyor ve benzer bir uygulamayı daha kalabalık bir kitleye sunuyordu. Canını yakan bir hastalık için bile koşturarak eczaneye girmeye üşenen, mekanik bir kutuya reçetesini oturduğu yerden bırakıp yüzünü görmediği birinin kutuya yerleştireceği ilacı aracında bekleyen bir insan beyin hücrelerini çalıştırmaya neden zahmet etsin ki?

Geçenlerde kendisine, milyon dolarlar hacanarak yapılan bir yer altı kütüphanesinden övgü ve hayranlıkla bahsedilmişti. Oysa o hiç hoşlanmamıştı bundan. Tıpkı zincire vurulmuş yazma eserler kütüphanelerinin hallerinden hiç hazzetmediği gibi. Yerin altına gömülü devasa bir kütüphane ve üzerinde mekanik bölme ve kutucukları yöneten bilgisayar sistemleri... Kütüphane üyesi aradığı kitabı sisteme giriyor ve toprak altında gerçekleşen mekanik bir dizi hareketle kitap önünde açılan kutucukta beliriyor. Ya kitaplar arasında kaybolmak, aradığı kitaba bakınırken daha güzellerini bulmak, ya da aradığını sandığının aksine, asıl bulması gerekene ulaşmak gibi kitap ehlinin şahsına münhasır haller yaşamın hangi tozlu rafına kaldırılacak? Bir kütüphanecinin maaşı kimin yanına kar kalacak? Ya duvardan duvara kitap kokusunu nasıl çekecek ciğerlerine talip?

Bunları düşünürken evden hayli uzaklaştığını farketmemişti bile. Yine de eve dönebilecek kadar uzaktaydı. Yaya olmanın güzelliği dedi kendi kendine. Tabanvay kutsal bir araç! Birilerinin kondukları dallara ettikleri neyse de, insanın üzerinde durmakta olduğu dalı ve hatta gövdeyi kesiyor oluşu hayli trajikti. Bunun farkında olanlar fason imalat olsa gerek, türünün satandartlarını bünyesinde barındırmayanlar yani, diyecek oldu. Sonra fıtrat geldi aklına. Bu farkındalıktan kendine pay çıkarmak yerine fıtratın tahribine yordu tüm gördüklerini. Her şeye rağmen günden güne tükenen nefeslerimiz adedince umudumuz var deyip, ciğerlerindeki havayı efkarla dışarı verirken geri sayımda bir adım daha ilerlemiş oldu.

Dilsizmütercim: Meryem Rabia Taşbilek 021126052011