[İman ile küfür dahi hicab imiş bu yolda, küfürle sefalaştım imanımı yele verdim. Yunus Emre]

4 Ocak 2012 Çarşamba

Beklemek

Adam fırında ekmek kuyruğunda. Kuyruk evet. Çünkü bu ekmekler artmış, satılmamış, bayat. Ama ucuz. Fırıncı elden çıkarıyor, bu sebeple kuyruk oluyor. Eli cebinde, cebinde ter ile ıslanıp buruşmuş beş lirayı sıkıyor. Birazını ekmeğe verecek. Birazı herhalde patates ile soğana ayrılmıştır. Birazı artar belki. Bu akşam da bu sayede tencere kaynayacak. Kadın pazarın bitiminde geride kalanlardan umarız birkaç domates, biraz maydanoz, iki kabak, bir de atmaya kıyamadığı bir yanı çürük bir kavun yakalamıştır.

Çocuklar beklemektedir.

İkisi dersini çalışmakta, en küçüğü bir çizgili kağıda resim yapmaktadır. Resimde bir ev ve bir güneş bulunmaktadır. Her resimde dağ olur, ağaç olur, kuş olur. Bunların hepsi yerini almış, evin bacasından soba dumanı yayılmıştır. Kuş bulutlara doğru kanat açmıştır.

Baba nerede?

Baba kâğıdın bir köşesinden başını uzatmıştır. Küçük kız babanın eline iki dolu torba takmıştır. Babanın bıyıkları uzamıştır. Şakakları açılmış, saçları kırlaşmıştır. Nedense yüzü karanlıktır, belki eski kasetin gölgesinde kalmıştır.

Baba bugün bir köşede bunalmıştır.

Amele pazarı alabildiğine kalabalık, gelen giden çoğalmıştır. Ama kimse ona bir teklifte bulunmamıştır. Baba bekler. Kendinden daha yaşlı, daha beyaz saçlı biri daha bekler. Hep böyle çekingen, ürkek; dizinin dermanı gözünün feri kaçmış olanların payına düşmüştür beklemek. Beklerken konuşulur, zamanın ağır akışı unutulur, giden arabanın ardından bir başkasının geleceği umulur.

Ama bugün öyle olmamıştır.

Gün kararmış, giden gitmiş, kalan kalmıştır. Kalanlar birbirlerinin yüzüne bakar. Bir yola, bir önüne bakar. Sonra biri uyuşmuş bacaklarını sıvazlayarak kalkar. Nasıl bir dalgınlık içinde yüzmektedir ki, eyvallah demeden uzaklaşır. Ötekiler sıranın kendilerine geldiğini anlar, onlar da kalkar.

Amele pazarı boşalmış, geride ezilmiş sigara izmaritleri ve kırılmış umut parçaları.

Nedense herkesin acelesi vardır. Arabalar hızla geçer, yayalar bir yere yetişecekmiş gibi adımlarını açar, sokak satıcıları "son elveda" diye bağırır.

Adam bir işporta arabasının önünde durur. Arabada "çıkma karpuz" denilen yamrı yumru meyveler vardır. Hangisini kessen kabak. Ama karpuzcu bütün bu sefil yığının ortasına kan kırmızı yarım bir karpuz koymuştur. Sesi bağırmaktan kısılmıştır.

Adamla birlikte yola düşerler.

Giderler, giderler ve şehri terk ederler.

Bir derenin yamacına yamanmış gecekondu mahallesine girerler.

Yolçatıda adam karpuzcuya, karpuzcu adama bakar. Karpuzcu bir karpuz keser, kabak. Bir karpuz daha keser kabak. Karpuzlara tükürür. İşporta arabasının tekerine bir tekme atar. Adam işportacının omuzunu okşar. Ona gülümser. Bu gülümseme karpuzcuyu o gecelik idare eder.

Adam fırına doğru gider.

Kadın kendisi gibi pazar artıklarını toplayan iki kadınla gelmektedir.

Köşede çömelip, sırtını duvara dayayan adam elinde ekmek ve patates poşeti beklemektedir. Canı bir sigara çekmektedir, yani o kadar olur.

Bu yazıyı okuyan "olmaz ki ağa, böyle tesadüf" diyecek. Desin. O sıra adamın önünden sigara dumanını savurarak bir tanıdık geçmektedir.

Adamla selamlaşırlar. Tanıdık hiç tereddüt etmeden adamın yanına çöker, paketi çıkarır tutar. Adam alır sigarayı, tanıdığın sigarasından kendi sigarasını yakar.

Tanıdık gider.

Adam iki nefes çeker sigaradan, nasıl iyi gelmiştir ama nasıl. Çünkü adam tiryaki ama cepte paket yok. Sabahtan beri tek dal sigara içmemiş, işsizlik ve sigarasızlık canına tak etmiş.

Gevşeyince adam, zaten sırtı duvara dayalı, kıçını da yere koyup uzatıyor ayaklarını.

Bu sigara onu bu gecelik idare eder.

Zaten karşı karanlığın içinde üç kadın belirdi. Adam endamından kendi karısını tanıdı. Ötekiler sokak başında ayrılıp gittiler. Kadın eski, paslı, çöpe atılmış bir pazar arabası ile yaklaşıyor. Kocasını öylece yayılmış görünce yersiz bir iyimserliğe kapılıyor. Galiba bugün iş bulmuş herif, diye düşünüyor.

Adam kalkıyor, kadına ekmekleri ve patates poşetini gösteriyor. Kadın ona gülümsüyor.

Karı-koca yan yana kendilerini bekleyen tek odalı gecekonduya, çocuklarına doğru gidiyorlar.

Gitsinler, çocukları daha fazla bekletmesinler.

Mustafa Kutlu/http://yenisafak.com.tr/Yazarlar/?i=30567&y=MustafaKutlu