[İman ile küfür dahi hicab imiş bu yolda, küfürle sefalaştım imanımı yele verdim. Yunus Emre]

8 Ocak 2012 Pazar

Yolda Kalış


"Amaçlarından hiçbirini paylaşmadığım, sevinçlerinden hiçbiri bana bir şey söylemeyen bir dünyanın ortasında bir bozkırkurdu ve sefil bir münzevi olmayıp ne yapacaktım!" Hermann Hesse

Bir yolculuğa niyet edip gidememenin ardından...

Yolda kalış da yolda oluşun bir parçası olsa gerek... İnsanın hayat yolculuğu süreli ve sürekli yolda kalışlar arasındaki bir kısım ilerlemelerden ibaret sanırım. İlerleme ifadesi bile kirlenen haliyle bir şerhe muhtaç burada. Daha doğrusu yol almak... Her vakit bu durum ileriye doğru olmak zorunda değildir en nihayetinde. Bu cümleler soyut ve somut yönlerin ikisine de bir atıfı içinde barındırıyor. En azından buna çabalıyor.

Hazırlanan sırt çantalarıyla onca yol tepip, yolculuğun asıl başlangıç noktasından eve geri dönüp tekrar aynı yolla bir umut Vira Bismillah demek ve geri dönülen noktaya ulaşıp yine yola çıkamamak geri dönmek... Novalis’in “Bütün dönüşler yuvayadır.” cümlesini her ne kadar ölüm köprüsünden geçtikten sonraki o asıl yuvaya atıf olarak algılamayı sevip mezarımın üzerine bir yerlere bile not düşmeyi istesem de, (mezar taşı diyesim gelmiyor çünkü büyük israf oluyor o mermerler:) bazen şu fani dünyada da acı tatlı bütün dönüşlerin yuvaya olduğu hakikatiyle yüzleştiğimiz oluyor içimizde ve/ya dışımızda. Oysa Güney Dakota’daki Kızıl Derili kardeşlere Selam etmek vardı niyette... Siyah tepelerden güneşe ve aya bakmak. Hem de dolunaylı bir gecede yola çıkılmışken... Teşebbüs edilen yolculuk akşam 6’dan gecenin 2 buçuğuna kadar biraz uzaklara gitmeyi denemek için çırpınılırken kat edilen mesafenin evde son bulmasından ibaret kaldı. Bu zaman zarfı içinde bazı pürüzlerin giderilmesi başarılmışsa da, sistem kredi kartı kullanmayı reddedenleri, yani kendi pis oyununu kendi kurallarına göre oynamayı reddedenleri kendi vaad ettiği, dışı yaldızlı hayatın kenarına süpürdüğünü bir kez daha göstermiş oldu böylelikle...

Mustafa Özel’İn yıllar önce Bilim Sanat Vakfındaki İktisat derslerinden birine numune olarak getirdiği Alman markları aklıma geliyor mütemadiyen. Darphaneden çıkmadan dalgalanan ekonomi, piyasa ıvır zıvırları yüzünden üzerine ilave sıfırlar basılan paralar. Hatırladığım kadarıyla, Dünya savaşları sırasında sistem o kadar dengesizleşmiş ki, ekonominin dalgalanmalarına darphane bile yetişemediğinden basılan paralara damgayla sıfırlar ilave ediliyormuş. Şaka gibi ama, eğer bir restoranda ısmarladığınız çorbanın ücretini peşin ödemediyseniz yandınız demişti hoca.Önce takası elimizden alıp kağıt parçalarına bir değer atfettiler, sonra da kendi paramızla alış veriş yapamaz hale getiriyorlar kredi kartı dayatmasıyla. Neden çünkü kredi kartı denen sanal varlığın içindeki sayıları kullanmamız sistemin semirip, sumolaşmasına daha iyi hizmet ediyor. Olmayan paralarımızı harcamalı, krediler çekmeli, cezalar ödemeli, borçlanmalıyız. Hem böylelikle tüketirken bir zamanlar kullandığımız paranın harcanış, elden çıkış acısından psikolojikmen sterilize edilmiş bilinçlerimiz daha müzmin kapitalist tüketiciler olmak yolunda istikararlı adımlarla daha rahat ilerleyebilir.

Kullanmıyorum kardeşim kredi kartı, kullanmayacağım da inşallah. Sadece internet üzerinden gerekli olduğunda bazen kullandığım bir debit kart var. Kullanacak paran mı var denedebilir ama kredi kartı artık zaten günümüzde ayağını yorganına göre uzatma halini çoktan çöpe atanlar tarafından kullanılmıyor mu? Değil kredi kartı, taksitle bir çöp bile almak istemiyorum. Param yetiyorsa alırım istediğim -bazı- şeyleri, yetmiyorsa gerekli bedeli temin edene kadar beklerim. Yolculuk sergüzeştindeki pürüzü duyan bir arkadaş koşup geldi, kendi kartından borç vermek için, sadece istisna durumlardan biri olarak, sırta yüklenen çantaların iç burkuntusu ve karın gurultusuyla, sisteme giriş yapıp ayırtılan “şeye” erişebilmek için... Onun da züğürtlük voltran bakiyesi yetersiz geldi, iyi mi? Ne tatil ama... Aslında amaç tatil de değil bir yolculuktu. 8+8 saatlik molalı bir yolculukla erişilecek olan yeni bir belde ve dönüşte yine aynı zamana sahip bir yuvaya dönüş tefekkürü. Pek çok şey gibi tehir oldu. Sonra birkaç gün göğe manidar bakışlar aratak etrafta uzun uzun, ayaklar su toplayana dek yüründü, yüründü... Bu da benim bu yılki kurbanım olsun... Yine de beklesin bizi yollar. Yollar bizimdir... Çantamı boşaltmadım, öylece duruyor bir köşede... Dilsizmütercim2012