[İman ile küfür dahi hicab imiş bu yolda, küfürle sefalaştım imanımı yele verdim. Yunus Emre]

27 Nisan 2012 Cuma

insan olmak da ayı olmak da zor!



görüldüğü üzere ayı olmak da insan olmak da kolay değil...
bir arkadaş evet ikisi de zor, özellikle ayı olmak çok zor kendimden biliyorum dedi:)
eşref-i mahlukat doğulmuyor, olunuyor diyorum bazen. kendimi de olmuşlar gurubuna kayırmadan sade buruk bir umutla.sonra neden illa ki diğer varlıklar üzerinde kontol imkanımız olduğu için kendimizi piramidin tepesine layık görelim ki demeden edemiyorum. bize ayan olmayan evrenlerinde kim bilir ne hikayeler yaşanıp gidiyor. fillerle alakalı bir belgesel izledim geçenlerde. filler anaerkil topluluklar halinde yaşıyorlarmış. belgesele konu olan arif dişi filin yaptığı doğumlardan birinde dünyaya gelen yavru fil ayakları kusurlu doğuyor. bilekleri yürümesine engele olacak şekilde bükülüyor sürekli. anne fil ve kız kardeş onu sürünün gerisinde kalmak pahasına yalnız bırakmıyorlar başka canlılara yem olmaması için. sürekli hortumlarıyla ayakta kalma denemelri yaptırıyorlar bu zaman zarfı içinde. 3 günün sonunda hasta yavru fil iyileşiyor. yaptırılan hareketleri bileklerini güçlendiriyor. sonra bir başka yavru nadir rastlanan bir vakıa da olsa bölgedeki bir başka fil grubu tarafından rehin alınıyor. araştırmacılar yavruya zarar vermediklerini sadece bunu yapmaya muktedir olduklarını göstermek için böyle bir davranış sergilediklerini belirtiyorlar. yani anlayacağınız hayvanlar aleminde de bizim sergüzeştlere benzer vakıalar yaşanıyor. dahası yavrulardan bazıları anne fil öldükten sonra bile onun kemiklerinin bulunduğu yere gidip vefa ile ziyaret ediyorlar. belgesele müdahil olan insanlar 35 yıl boyunca anne fille dostluk kurduklarından ağlayarak bahsediyorlar ondan. buna benzer pek çok örnek gözlerimizi biraz kısıp bakabildiğimiz her yerde görülmeyi bekliyor aslında. 

bu ilişkilerde ast üst ilişkisi hem doğayla hem Rabble olan iletişimimize yansıyor. muhatp olma ve muhatap alınmamızın, dost olmamızın önüne set vurabiliyor. evet biz düşünme melekemizden dolayı hissettiğimiz ayrıcalıkla evrende kendimizi mesela bir limondan yüce görüyoruz. fakat bir yakınımın dediği gibi insan bir limon için (bile) bir başka insanı öldürebiliyor. hatta bundan çok daha absürd sebeplerle insanların ve canlıların canını yakabiliyor. öyleyse insan cinsi olarak yahut da bireysel olarak limondan daha üstün ve şerefli olduğumuz düşüncesi ne kadar yerinde? hiç bir limon bir başka limona yahut insana garez beslemez. kainatın ahengi içinde varlığının hakkını verir yaşar ve ölür tabiri caizse. limon olarak limonluğunun hakkını verir. öyleyse bu üstünlük taslama merakımız nereden geliyor. kendi varlık defolarımızı aklamak, kendi ekşiliğimizi en çok da kendimizden gizlemek için mi? 

üstünlüğün takva ile, sakınmakla olabileceğini salık veren ilahi kaynak/lar aslında "ötekilerine" üstün gelmemizden ziyade kendi biricikliğimizde kendi hırslarımıza üstün gelerek Rabbe muhatap olmaklığımıza derinlik katarak, diğer sakınanlarla rekabetten çok bir ahnege işaret ediyor olsa gerek. insan kendi med cezirleri arasında gidip gelirken, kendisinde var olan güzellik istidadını üstlenerek kendi nefsine üstün gelebilir böylelikle. insanlık olarak hayırda yarışmayı unutalı çok oldu. hatta rekabete dönüşen hayır "etkinlikleri" bile artık hayır için olmaz oldu. oysa hayırda yarışmak bile hayırda birinci gelmek için değil hayrı çoğaltmak içindi...


dilsiz...