[İman ile küfür dahi hicab imiş bu yolda, küfürle sefalaştım imanımı yele verdim. Yunus Emre]

2 Temmuz 2012 Pazartesi

emily bronte


ablası charlotte bronte, emily bronte'nin ölümü hakkında şöyle yazar:

"ilk ölen emily oldu. hastalığının ayrıntıları zihnimde derinlere işlemiştir fakat bu konuda düşünmek ya da yazmak gücünü kendimde bulamıyorum. emily hiçbir işinde oyalanmazdı; bunda da oyalanmadı, hızla çöktü. bizden ayrılmakta acele etti. bedeninin gitgide yok olmasına karşın zihni daha da güçleniyordu. gün be gün solan çehresini gördükçe ona sevgi ve hayranlıkla karışık bir ıstırapla bakıyordum. ömrümde böyle bir şey görmemiştim, zaten bütün hayatımda ona eş olabilecek bir şey görmemiştim. bir erkekten daha güçlü, bir çocuktan daha sade, eşsiz bir tabiatı vardı. işin kötü yanı, başkalarına karşı merhametle doluyken kendine hiç acıması yoktu. ruhu bedenine karşı amansızdı; solan gözlerinden, titreyen ellerinden, takati kesilen kollarından sağlıklı zamanlarındaki gibi davranmalarını umuyordu. bu duruma şahit olmak, yine de itiraz etmeye cesaret edememek hiçbir sözcüğün anlatamayacağı kadar büyük bir acıydı." - biographical notice of ellis and action bell
*kütüphanede karşıma çıkan bazı kitapların yazarlarının ardına düşme tutkumun hediyelerinden biri de geçenlerde bu oldu... okurken bir garip oldum. "erken ölen mintanıyla gömülsün." bu dize ara ara iç dünyamda kelime anlamından öte bir yoğunlukla dolaşıyor. bu alıntı yine bana bu satırları hatırlattı... bu arada dublinliler'den sonra döşeğimde ölürken'i de okumayı bitirdim. hem deneysel, hem güzeldi... farklı bir konuda benzer bir üslupşa bir şeyler yazmak çok güzel olur sanıyorum. roman dönüşümlü olarak tek bir olayı 15 kişinin gözünden anlatıyor sanırım 59 ayrı bölümde. bu kadarını paylaşayım. şimdi görünmez adam'ı okumaya başladım. romanlarla aram pek iyi olmamıştır ama şu sıra diğer kitaplardan ve yorucu düşüncelerin en azından bir kısmından kaçabileceğim güzel klasikler aldım sakız parasına... mis...