[İman ile küfür dahi hicab imiş bu yolda, küfürle sefalaştım imanımı yele verdim. Yunus Emre]

26 Haziran 2013 Çarşamba

günde on beş dakika...


günde on beş dakika ıslık çalarsanız,
on beş gün sonra, saka kuşu kadar olmasa bile,
güzel doğaçlamalar yapmaya başlıyorsunuz.
bunu, dört beş yaşlarındayken, ben, kendim
denedim ve şaşırtıcı sonuç aldım.


hocanız olmasa da, günde on beş dakika
ney üflemeye çalışırsanız, on beş hafta sonra
anlamlı sesler çıkarmaya başlıyorsunuz;
on beş ay içinde, kırık dökük de olsa,
ezgi olmaya adım adım yaklaşan
ses bulutları, ses sepkenleri,
ve giderek tüyler, tüveyçler,
sonra renk renk güller, çiçekler,
küçüklü büyüklü kuşlar,
derken göçmen kuş katarları
çıkarıyorsunuz ney’inizin ucundan;

bunu, ben kendim, ancak on bir çocuk
ve bir torun sahibi, ak saçlı bir dede olduktan,
parmaklarım ve dudaklarım aylak avare
bana kendime kaldıktan sonra
denemeye cesaret edebildim.

ama iyi ki etmişim, ney üfleye üfleye, giderek
kulağımı ve yüreğimi kullanmayı öğrendim,
bildiğim havaları deneyerek notaları çözdüm,
içimde, sesini çıkarmaktan çekinen
ezgileri keşfedip çıkardım;
böylece, ruhumun hacmini genişlettim,
aklımın volümünü düşürdüm.
şimdilerde odamın kapısını kapayıp,
istersem sabahlara kadar, kendime
doğaçlama cennetler kuruyorum.

on beş dakika yıldızlara bakarsanız her gece,
on beş ay sonra, görmeye başlıyormuşsunuz
göğün yüzündeki benleri, gamzeleri.
ve bakmaya devam ederseniz on beş yıl,
tercihan, aynı vakitte göğe,
gök her gün biraz daha, biraz daha
sizin içinize sokuluyor ve siz, gün günden,
göğün dibinde ve altında olanları,
olacak olanlarla birlikte görmeye
başlıyormuşsunuz.

bu son söylediklerimi - yanlış anlaşılmasın -
Harranlı Müneccim’den aktardım;
çünkü bizzat vakit bulamadım ben,
içimdeki kuyuyu seyretmekten,
geceleri düzenlice gökyüzüne bakmaya;

yine onun dediğine göre
- ki, en önemlisi de bu bence -
günde on beş dakika, o gün yaşadıklarınızı
yazmayı denerseniz, pek pek on beş yıl sonra,
günlüklerinizde, geleceğinizin şifresini çözmeye,
kaderin teptiği yolu görmeye başlıyor,
filmin senaryo yazımına katılabiliyormuşsunuz.

sözün burasında, “sizi temin ederim, azizim,”
diye güvence veriyor bana, Harranlı Müneccim,
“çünkü, bakın, diyor, ben kendim denedim bunu,
yaşadıklarımı günü gününe yazdıkça bir deftere
bu tutanakların içinde, her gün giderek daha iyi
seçmeye başladığımı gördüm kaderin çehresini.
şimdilik yürek vuruşlarını hissediyorum onun,
bir gün düşüncelerini de okuyacağım,
bundan eminim - kuvvetle ümit ediyorum yani;

bir çiftçinin tarlaya arpa, buğday
ya da darı ekmesi
ve mevsimin sonunda tarlasından
arpa, buğday ve darı beklemesi gibi değil belki,

fakat, bir şairin, göğün bir parçasını
kafasının içine sığdırıverip,
sonra, kendi odasında dolaşır gibi,
göğün o bölümünde serazat dolaşması
ve kendi burçlarını, kendi yıldızlarını
kendi raflarına dizip bozması gibi tıpkı.

cahit koytak