
İnsanı
iyileştiren ve düşündüren geniş bir gülümsemeyle orada duruyordu. Güzel
yaşamaya ve vakti geldiğinde ölmeye hevesliydi. Karşısında yüzü
gölgesiz bir orman gibi, bakanın içinde bir eksiklik duygusu uyandıran
bir ayna durmaktaydı. Aynada gördüğü suret; bilinmedik bir savaştan
çıkıp gelmiş, umudu hayli pelteleşmiş bir kıvamda kıvranıyor gibiydi.
Tüm bu batırılmış kıymıklardan sonra vicdanın bozulmazlığını yeniden kim
kuracak diye soruyordu kendine...
Ayna
bir kimliğe mi bürünmüştü yoksa orada bir başkası daha mı vardı,
kestirilemiyordu. Çıkarsız ve karşılıklı, sefalet ve sevgiyle bakıştılar
ilkin. Konuşsalar güzellikten çatlayacaklarmış gibi susmaktaydılar. Bir
kelime dökülse leblerinden, su altının kırılan bir camından şiddetle
boşalan coşkun sular, sanki anlamla aralarına doluşacakmış da
serinlikten boğulacaklarmış gibi bir endişe konuşmaktan men ediyordu
onları. Uzun zaman olmuştu çünkü, gözlerinin derinliklerine cesaretle
bak-a-mayalı.
Bir paratonerin şimşekleri çekmesi gibi kelimesi soyulmuş som anlam ve hisler cümbüşü aklı tedirgin bu -iki- varlığın şimdiye dek içine doluşan tahrip bulutunu dağıtmakla meşguldü.
Çarpık hayata italik bakma konusundaki müştereklikleri onlara hareketsiz bir yolculuk bahşetmişti. Görünür, görünmez güzelliği; dokunaklı ve devamlı kılan her ne varsa; birbirlerinde ve birlikte onu arayıp, çoğaltmaktaydılar.
Tohumun o derinlerindeki çabası gibi zorlu bir aşktı bu arayış, bilmelisin. Kendi çekirdeğini öldüren meyvaların turfandası çoktan geçmişken bu çırpıntının kıymet ve kudertini görmelisin. Ters yöne itilen beğeninin karşısında reddedilmeyi fütursuzca göze alıp, bekleyen bir heykeldir bu yaptıkları, kelimelerden.
Atar bir damarı arar gibi derince, bir yerlerde anlamın ve ölümün büyük ağzına doğru yol almanın dinginliğini tadan bilir, bilmelisin. Aslına bakarsan, bir paratoner akıl, hemcinsini tıpkı aklını ağrıtan sorular gibi çekme kabiliyetine sahip olsaydı şimdilerde bu kadar da yalnız olmaz, suni aynalara muhtaç kalmazdık.
Meryem Rabia Taşbilek