Taksim Meydanında, otobüs duraklarından birine yaslanmış kestiriyordu akşamdan kalma haliyle... Sahaf Festivalinden çıkmıştım. O değil bir başkası dedi ama o da hal diliyle tasdik eder gibiydi: Yükselmek, toplumda seçkin bir olarak görünmek çok hoşa gitse de asıl olan toplumda kaybolup sıradan yaşamak. Yukarılarda yaşayanların hırs, kibir, gösyeriş dışında bir şeyi yok. İnsan meyveleri diyebileceğimiz olgunluk örnekleri ve düşünceler hep aşağıda. O yüzden yukarılar kısır döngüden kurtulamaz. Abdal Nebi...
Kaçtığı da iyi olmuş bir bakıma, bacakları kendilerinin dışına çıkmış biraz; hani koşarken bacağımızın önünde bir bacak daha görürüz ya, az ötede bir bacak daha, az ötede bir... Sanki bacağımız görünmeyen bir bacağı itiyordur sürekli, onun bıraktığı silik bir görüntüyü tamamlıyordur; ya da kendini düşlüyordur önünde, düşüne erişir erişmez yeniden düşlüyordur ve yeniden...
Hasan Ali Toptaş
Gölgesizler
İletişim Yayınları,
İstanbul 2008
s. 55-56
Sahaf Festivalinde eski kartpostallar arasında kendine ait bir şeyler arar gibi heyecanla karıştırıyordu ıskartaya çıkmış mektupları, karpostalları... Bir mektup nasıl ıskartaya çıkar, üzücü...
O da bugünden çok düne ait gibi bakıyordu erkek kardeşiyle dolaşırken standlar arasında... Dağılmışlığının bir kısmını sırtalayasım gelmişti... Şehrin anti-kahramanları, dünya sizin sırtınızda/n yaşıyor...