[İman ile küfür dahi hicab imiş bu yolda, küfürle sefalaştım imanımı yele verdim. Yunus Emre]

31 Mart 2012 Cumartesi

Kadınların derdi...

Fatma Barbarosoğlu
28 Mart 2012 Çarşamba
Kadınların derdi...
Onlara iki gün ara ile rastladım. Hikâyelerini ortak paydada toplama sebebim bu karşılaşma ânı mı? Belki.
Hastanede sıra beklerken tanıdım Saadet Hanımı. (Gamlanmayın hasta değilim. Bir arkadaşıma refakat ediyordum sadece.) Vakti bir türlü geçiremeyen insanlara mahsus bir can sıkıntısı içindeydi. Derdini sordum. Dertten açılan mevzu hayat dersi üzerinden devam etti. 57 yaşındaydı ama yıpranmış bedeninde bir kaç 57 yaşı birden taşımaktan yorgundu. Konuşmamız boyunca bana "Kızım" diye hitap etti. Oysa en fazla o liseye giderken ben ilkokula gidiyorumdur
"Sakın kendini yıpratma kızım" diye söze başladı, bankadan emekli olduğunu öğreneceğim Saadet Hanım. "Biz kendimizi çok hırpaladık. Mesai bir taraftan çocukların derdi bir taraftan, ev işi derken... Bir günden bir güne ne sırtım yastık gördü ne başım. Kayınvalide takazası ayrı dert. Şimdi gençlere bakıyorum da, ben de bileymişim canımın kıymetini diyorum. Gelinliğin zor olduğu zamanda gelin, kaynanalığın zor olduğu zamanda kaynana oldum."
Buraya yazamayacağım kadar çok şey anlattı. Ayrılırken "Biliyor musun" dedi "Hayatımda hiç kimse beni senin dinlediğin gibi dinlemedi. Onca yıl köle gibi çalıştım da bir kimse sen de haklısın Saadet diye takdir etmedi. Yaşadığım yıllardan bana yorgunluk kaldı başka da bir şey kalmadı".
Ne kalmasını bekliyordunuz diye soramazdım. Sormadım ben de.
İkinci hikâyemin kahramanını, telefon tellerinden tanıdım. "Size mektup yazmak istiyorum nereye yazacağım? Köşenizde yayınladığınız mektupları insanlar hangi adrese gönderiyor da size ulaşıyor?" diye sordu. Asistanıma gönderiyorlar dedim.(yonca.cetin@yenisafak.com.tr)
Fakat adresi verip telefonu kapatmaya gönlüm el vermedi. Nereden arıyorsunuz dedim. Malatya dedi. Yaşını sordum: 47
Nikâh yaşınız dedim: 30'muş. Yani 17 yaşında evlenmiş. Dört kızı, bir oğlu ve dört torunu var.
Kimliğine dair sorular sordukça açıldı. Ev kadınlarına dair sizden tavsiye bekliyoruz dedi. (Okuyucularım ne yapmalıyız diye soruyor. Oysa yazılarını zevkle takip ettiğim Süleyman Seyfi Öğün'ün de ifade ettiği gibi ne yapmalıyız değil ne yapmamalıyız sorusunu sorarak başlamalıyız.)
"Ben çalışmak isterdim" dedi içini çekerek. "Hayatımda dolduramadığım bir boşluk var. Evin işini yapmak birkaç saatimi alıyor. Sonra gün boyu bir boşluk. Kitap okuyoruz filan. Geniş bir muhitimiz var. Ama bunlar değil benim istediğim. Tahsil görmemiş olmanın acısı her geçen gün daha fazla içimi yakıyor."
Uzun uzun anlattı Malatya'dan Y.Hanım.
Banka emeklisi Saadet Hanım ile Malatyalı Y.Hanım'ı ortak paydada eşitleyen şey saygı eksikliği. Aile bireylerinin bencilliği, arkada bıraktıkları yıllar hakkında "keşke" ahlanmasını yaşatıyor kadınlara. Kızlarının, torunlarının erkenden kurdukları "özel hayat" karşısında şaşırıyorlar. Bu şaşkınlığı çalışan kadın "Kendimi keşke bu kadar yıpratmasaydım, ne başım yastık gördü ne sırtım" diye özetlerken; "evdeki kadın" beş çocuk büyütmüş olmasına rağmen, kendini hayat karşısında verimsiz ve yenilmiş buluyor. Hiç olmazsa 47 yaşından sonra vaktini iyi kullanmak istiyor. İsteğini "Birisi beni eğitsin" diye ifade ediyor.
Tanık olduğum bu iki hayatı saygı paydası ile eşitlemeye çalışırken Teksas'tan mektup aldım. Sevgili Ü.R. şöyle diyor:
Yeni Şafak'taki yazılarınızı haftalara böldüm, bir oturuşta okuyorum. Bir haftanın yazılarını toplu olarak okumak bana çok iyi geliyor. Türkiye'yle ilgili politik, dini, kadınlara yönelik, topluma yönelik birçok farklı konuyu aynı anda öğrenmiş oluyorum. Gazeteleri internet sayfasından takip etsem de çok yüzeysel kalıyor. Televizyon da izlemediğim için ayrıntılara gizlenmiş önemli sorunları gözden kaçırıyorum. Sanki yazılarınızı okumuyorum da dinliyorum.
Türkiye'deyken çok daha farklı bir haleti ruhiye ile okuyordum yazılarınızı, ama şimdi okuma sebebim tamamen değişti. Daha bir hasretle ve merakla takip ediyorum. Kendimi Türkiye'ye biraz daha yakın hissediyorum.
Sizin en son kadınların çalışmasıyla ilgili yazınızı okuyunca düşündüm de Amerika'da bahsettiğiniz boşluk daha çok hissediliyor. Ya çalışacaksınız ya okuyacaksınız. Yoksa sadece çocuk büyütünce, özellikle anneler çok fazla kabuklarına çekilmiş oluyorlar."
Geride bıraktığımız yıllara ahlanmamıza sebep olan, hayatımızda bir türlü dolduramadığımız boşluk. Bu "boşluk" yüzünden, zengin- fakir, genç-yaşlı, evli-bekar bütün kadınlar "keşke"li cümleleri giderek daha fazla kurar hale geliyor.
İçimizde oluşan boşlukların pek çok sebebi var. Kişisel sebepler kadar toplumsal sebepler üzerinde de durmamız gerekiyor. Toplum olarak farkında olmadığımız en önemli sebebin saygı eksikliği olduğunu düşünüyorum. Saygı eksikliğine en fazla muhatap olan kesim ise kadınlar. Neden mi?
Cuma günü devam edelim...
Meraklısı için not: Banka emeklisi hanımın adını veriyorum da Malatya'dan arayan okuyucumun adını neden vermiyorum diye merak edenleriniz olacaktır büyük ihtimal. Malatyalı okuyucum adını mütereddit bir ifade ile bağışladı. Emekli banka memuru hanım ise iki cümlenin arasına, anam adımı Saadet koymuş da ne olmuş diye sora sora sürdürdü konuşmasını.

konuyla ilgili diğer yazıları da tavsiye ederim nacizane...